Gönderi

Düşun ki, zanaate giren bir çocuk bir usta yanında ve onun daima gözü altında çalışır. Öğrenmiş ve yetişmiş bir adamın nasıl çalışıp iş görduğünü, el mahâretiyle (becerisiyle) kol kuvvetinin zekâ ve irâde emrinde nasıl birleşip iş başardığını gözleri ile görür. İş çıkarmanın ve verimli çalışıp muvaffak olmanın (başarmanın) zevkini tadar. Ustasından çalışmanın usûlünu ve güçlükleri yenmenın kolaylığını öğrenir. Hatta genç yaşının îcâbı olarak, geçırdiği rühî buhran anlarında ustayı daima yanı başında, mânevî bir kuvvet ve destek olarak bulur. Fikrî çalışma çırakları ise, bu faydalardan ve böyle bir mânevi destekten mahrumdur (yoksundur). Bunlar, zanaatta usta yerini tutması lazım gelen, hocaları ile omuz omuza beraber çalışmazlar. Hocanın nasıl çalıştığını görmezler bile, hoca ile yalnız yoklamalarda ve nihâyet, imtihan masasında başbaşa kalırlar. Ve o zaman ise, hocaları sorduğu şeylere cevap alamayınca, onlara sadece "çalışmamışsın" yahut "öğrenmemişşin" der ve geçer. Fakat nasıl çalışmak lâzım geldiğini ve öğrenmenin usûlünün ne olduğunu bu tecrübesiz çıraklar kendilerini düşünüp keşfetmeye ve muhtaç oldukları mânevî desteği kendilerinde arayıp bulmaya mecburdurlar.
16 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.