Gönderi

Dımdızlak hale getiriverdiler bizi girizgâh niyetine, elbette. Muayene, laboratuvara benzer bir yerde yapılıyordu. Yavaş yavaş sıradan geçiyorduk. Hastabakıcı daha baştan, “Sizin haliniz harap, diye saptadı bana bakarken, ama dert değil.” Oysa ben de Afrika’daki ateşli hastalıklar yüzünden işe almayı reddederler diye korkmuştum, olur ya, sırf karaciğerimi ya da dalağımı elleyip fark ederlerse! Ama aksine, gelen mallar arasında eciş bücüşlerin ve sakatların olmasından pek memnun gibiydiler. — Burada yapacağınız iş açısından, ne halde olduğunuzun hiçbir önemi yok! diye yüreğime su serpiverdi denetçi hekim, hemencecik. — İyi o zaman diye yanıtladım ben de, ama biliyor musunuz, bayım, ben mektepliyim ve hatta bir zamanlar tıp eğitimine bile girişmiştim... Birden, bana ters bir bakış attı. Bir kez daha çam devirmiş olduğumu hissettim, hem de ucu bana dokunacak şekilde. — Burada eğitiminiz hiçbir işinize yaramaz, evladım! Buraya düşünmeye gelmediniz, size uygulamanız emredilen hareketleri yapmaya geldiniz... Fabrikamızda düşçülere ihtiyacımız yok. Bizim ihtiyacımız olan şey şempanzelerdir... Benden size bir tavsiye daha. Bize bir daha asla aklınızdan söz etmeyin! Başkaları sizin yerinize düşünecektir dostum! Sonra söylemedi demeyin. Beni uyarmakta haklıydı. Buranın örf ve âdetleri hakkında kendimi nasıl ayarlamam gerektiğini bilmemde yarar vardı. Budalalıkta sıramı savmıştım, hem de en az on yıllığına. Artık kendi halinde efendi biri olarak görünmek istiyordum.
6 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.