Gönderi

Köksüz, piç bir kültürün insan hayatını nasıl avuçlarına aldığını ve kalpleri nasıl sıkıp bir kenara attığını izleyeceğiz. Günübirlik olanın, hiçbir kutsallık taşımayanın zihinleri bir bir ele geçirip alay edercesine kullanıp attığına şahit olacağız. Çünkü gerçek, hep sessiz sedasız aramızda dolaşacak. Çünkü gerçek, hep gösterişsiz ve masum yüzüyle yürüyecek meydanlarda. Bağırıp çağırmadan, munis ve müşfik yüzüyle. Gürültüye, makyaja, reklama, kostümlere tapınan modern kent sakinlerinin asla fark edemeyecekleri bir yüzle dolaşacak aramızda. Konsomatrisler, müşterilerinin bir şişe fazla içmelerini sağlayabilmek için, geçmişlerinden ayık kafayla saklayabildikleri düşüş öykülerini masaya dökecekler. Ve gerçek, sahici öykülerin yakamıza musallat ettiği bir el gibi orda öylece kalacak. Her sabah yeni bir yalana uyanacağız. Her sabah yeni bir ihanetin vicdan azabını silkeleyeceğiz üzerimizden. Bir gece kulübünde arabesk şarkılar söylermişçesine. Haber bültenleri susmak bilmiyor. Beynim uyuştu artık. Kravatlı adamların karmaşık sözlerinden geriye hep ölüm kalıyor. Eski bir ezgi mırıldanıyorum. "Afgan dağlarında kar kucak kucak. Ne ev ne bark kaldı ne de bir ocak. Bizim evimizde yaz gibi sıcak. Kalmak istesen de kalamazsın ki..."
Sayfa 109Kitabı okudu
30 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.