Gönderi

"On dört yaşında ya var ya yoktum, dedem, marangoz olan değil, öteki, ölüm döşeğinde yatıyordu. Günlerdir ağzından, hiçbir anlamı olmayan bir ses çıkıyordu; hatta bu inleme de değildi, çünkü acı da çekmiyordu; bir sözcüğü de söylemeye çalışmıyordu, hayır, konuşma yetisini yitirmemişti; yalnızca söyleyecek bir şeyi, iletecek somut bir mesajı yoktu, konuşacak birini de aramıyordu, artık kimseyle ilgilenmiyordu, ağzından çıkan sesle yalnız başınaydı, tek bir ses, yalnızca soluk alması gerektiğinde kesilen bir 'Aaa!' sesi. Ona baktım, büyülenmiş gibiydim ve o sesi hiç unutmadım, çünkü, çocuk sayılacak yaşta olsam da onu anladığımı sandım: İşte, diyordu, var olduğu biçimiyle var lan zamanla yüzleşen yaşam; ve ben bu yüzleşmenin, can sıkıntısı denen şey olduğunu anladım. Dedem, can sıkıntısını bu sesle, sonu gelmez 'Aaa!' sesiyle ifade ediyordu; o 'Aaa!' sesini çıkarmayacak olsaydı, zaman onu ezecekti; ve dedemin, zamana karşı doğrultabileceği tek bir silah vardı,o sonu gelmez zamanllı 'Aaa!' sesi."
Sayfa 68 - Can YayınlarıKitabı okudu
·
1 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.