Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur

Gönderi

705 syf.
·
Puan vermedi
·
8 günde okudu
“Çevremdeki herkesten özür dileyerek Suç ve Ceza ya başlıyorum. Bu şölen için kendimi yakınlarıma kapatıyorum. Sadece çay ve kahve benimle olacak. Bencillik tavan yapsın, umurumda değil. “ cümlesiyle kitabı okumaya başlamıştım. Suç ve Ceza hakkında herkes bir şeyler duymuştur, hatta başkarakterinin adını bile bilenler vardır. Kitabın sonunu bilenler de vardır, ne biliyor olursanız olun, kitap içinden ne kadar alıntı paylaşılırsa paylaşılsın, bu dev eseri okurken hiçbir gizemden mahrum kalmazsınız. Eser bütünüyle mükemmeldir. Ciltli olan baskısını satın almıştım. Biraz ilerledikten sonra parmaklarımın arasında hışırdayan, canlı gibi hareket eden cilt maskesini çıkardığımda, kırmızı bir cilt çıktı karşıma, o ne renkti öyle, adeta kışkırtıcı. Uzun süre baktım. Daha ilk sayfalardan itibaren, birçok not tutacağımı anladım. Okudukça dönemin Rusya’sını, insanların düştükleri halleri kesitler halinde göreceğimi ve beni derinden etkileyeceğini hissetmeye başladım. Dostoyevski bazen detayları veriyordu, bazen mekanı yüzeysel geçiyordu, bazı durumlarda, örneğin meyhanedeki pis masaları, kirli insanları anlatırken, onun ifade etmediği karasinekleri masanın üzerine ben koyuyordum, hizmetçi Natasya’nın üzerinde olabilecek elbiseyi ben hayal ediyor, Raskolnikov’un oturduğu dairenin fakirliğine ilave olarak odanın değişik yerlerine örümcek ağları yerleştiriyordum. Marmeledov’un yokluk içindeki sefilliğini okurken, kızının vesika bir fahişeliğe gidişini, yüreğimdeki büyük sızı içinde, çaresizce, hiddetlenerek okuyordum. Sonya’yı fahişelik yapmaya iten adımları düşünürken o zamanın şartlarından uzaklaşarak, yakın geçmişte ülkemize gelen Rus kadınlardan nasıl faydalandığımızı, onların ülkelerindeki yoksulluktan kaçışlarıyla, kendi topraklarımızla fahişeliğe düştükleri günleri acı ile hatırlıyordum. Raskolnikov’un düşünde gördüğü bir arabaya koşulan atın öldürülmesini, insanların oradaki acımasızlığını, o sahnenin anlatılış biçimini ayrıca başlı başına bir öykü olarak görüyorum. Ve o arabanın etrafında olan tüm insanları gözümde canlandırıyorum, korku içinde yaşanan hadiseye bakan düşteki Çocuk Raskolnikov’un gözlerindeki acıyı, gözyaşlarını, çaresizliğini görürken, insanlıktan çıkmış vahşi yaratıkların bir hayvana yaptıklarını nefes almadan okuyorum. Aklıma İsrail’İn, ABD’nin, Rusya’nın sivil halklara yaptıkları zulümler, katliamlar geliyor… Raskolnikov’un o düşündeki acımasız insanlar, şimdi orta doğuda ve dünyanın başka yerlerinde aynı acımasızlıkla, kahkalar atarak sivilleri katlediyorlar. İnsanlık var olduğundan beri vicdanların almadığı türlü işlere kalkışmıştı. Sayfalar ilerledikçe film çekimi yapıyorum sanki. Okuduğum her bölüm sahne gibi gözümün önünde, kameradan vizöre bakan benim, her ayrıntıyı yaklamaya çalışıyorum, bunun için hiç zorlanmıyorum. Dostoyevski çok iyi lensler vermiş bana, her şeyi gözler önüne seren lensler. On dokuzuncu yüzyılın ilk yarısında, Puşkin, Lermontov, Gogol, Herzen, Turgenyev, Tolstoy, Nekrasov gibi yazarlar arasında Dostoyevski toprak sahibi soylu bir aileden gelmeyen tek yazardı. Bu çok önemli olgu, Dostoyevski’nin bir yazar olarak kendi konumuyla ilgili düşüncelerini etkilemiştir. Onun olgunluk romanı olan Suç ce Ceza’da Raskolnikov’un psikolojisi, o psikolojiyi anlatabilme, çekilmiş filmlerde film teknikleriyle anlatmaya çalışsalar da, Dostoyevski anlatımı gibi olamamıştır. Rusça raskolnik, “aykırı görüşlü” sözcüğünden gelen Raskolnikov; aykırı görüşlü ülküsünü barındıran bir kişiliktir ki kişiliğinin ahlaksal ve psikolojik özellikleri bir karşıtlığı barındırmaktadır. Kader bir şekilde düşlerle ve hayatın içindeki akışıyla Raskolnikov’u tefeci kadını öldürmeye doğru götürüyordu. Raskolnikov adım adım işlemeye planladığı cinayetin gerçekleşme ihitimalini planın belirsizliklerine bağlıyordu. Raskolnikov’un, bu cinayeti işlemesi mümkün olmayacakmış gibi bir ruh halini gözlemlerken, hatta ahlaki açıdan sorgulamalar yaptıkça vazgeçeceği izlenimi hissedilirken, tesadüfen denk geldiği konuşmalar ve gelişmeler adım adım karşı konulmaz bir şekilde onu cinayeti işlemeye götürüyordu. Cinayet, fakir bir hayattan kurtularak üniversiteye devam etmek, annesinin ve kız kardeşinin yapacağı fedakârlığı engellemek gibi temel sebeplerle alınmış bir karar gibi gözükürken, aynı zamanda yaptığı şeyin suç olamayacağına inan; işe yaramayan, insanlığa faydası dokunmayan, yaşlı bir tefeci kadını öldürmenin doğru bile olabileceğini düşünen Raskolnikov’un kurgu içinde neden cinayeti işlediğini bilmediğini, cinayeti işleme sebeplerini araştırmaya başladığını gözlemliyoruz. Dostoyevski, Rakolnikov’u cinayetin ayartıcı uçurumuna itmek için, mümkün olan tüm özendiriciyi devreye sokar; çok sevilen anne ve kız kardeşin çektiği iç karartıcı yoksulluk, kız kardeşin bulunmak zorunda kalacağı özveri, tefeci yaşlı kadının ahlaki ve etik olmayan davranışları. Tesadüfü gerçeklerin bu bolluğu, Dostoyevski’nin fikrini ispatlamakta zorlandığını gösterir diyen Pyotr Kropotkin : “Raskonikov’un gerisinde, kendisinin yahut onun gibi birinin de aynı eylemi gerçekleştirme olasılığının bulunup bulunmadığına karar vermeye çalışan Dostoyevski’nin varlığı hissedilir… Fakat yazarlar cinayet işlemez. “der. Ayrıca “…sorgu yargıcı ve kötülüğün vücut bulmuş hali olan Svidrigaylov, romantik uydurmalardan ibarettir.” Diyerek eleştirel tespitte bulunmuştur. Viladimir Nubokov da Rus Edebiyat Dersleri kitabında Suç ve Ceza’yı hayatının değişik evrelerinde beş kez okuduğunu ve kitabın etik ve estetik olarak tamamen çökmesine yol açan kusurun Sonya’nın Raskolnikov’a incili okuduğu bölümde yer alan ve dünya edebiyatında eşi benzeri zor bulunacak bir cümle olarak nitelediği şu cümlede olduğu iddia eder. “Eğri şamdanda çoktan sönmeye yüz tutan mum, bu perişan odada, bu ölümsüz kitabı okumak için tuhaf biçimde bir araya gelen bu katille fahişeyi donuk bir biçimde aydınlatıyordu” Nubokov “Katille fahişe” ve “ölümsüz kitap” için ne üçgen ama! Diyerek tipik bir Dostoyevski tarzı bulgu olarak nitelendirmekte ve Nubokov : “Bence ne gerçek bir sanatçı ne de gerçek bir ahlakçı – ne iyi bir Hristiyan ne de iyi bir filozof – ne bir şair ne bir sosyolog – yanlış bir uzsözlülük uğruna, birbirinden tamamen farklı kafalarını kutsal kitap üzerine eğmiş bir katille bir sokak orospusunu yan yana koymamalıdır.” diyerek eleştirilerine devam etmektedir. Edebiyat dünyasında farklı bakış açıları olabilir; yazarlar, eleştirmenler farklı noktalardan değerlendirebilirler. Lakin kanımca okurlar için romandan alınan lezzet en önemlisidir. Ve okurların hemen hepsinin, benim gibi bu esere bayılacağını, bayıldığını düşünüyorum. Hatta benim gibi biraz ileri giderek Nubokov’un bu düşüncelerini okurken ister istemez Lolita romanıyla karşı bir tez sunma arzusuna girenler bile olabilir. Raskolnikov gibi bir karakter var ortada, daha ne olsun. Raskolnikov der ki: “Kocakarı yalnızca bir hastalıktı. Ben onu bir an önce aşıp gelmek istedim. Ben bir insan öldürmedim, bir ilkeyi öldürdüm! Evet, bir ilkeyi öldürdüm, ama üstünden aşıp ötesine geçemedim, bu yanda kaldım… Hatta, anlaşılan bunu bile beceremedim…” İşte böyle bir karakter; kafa karışıklığı, ruh sağlığı bozuk, iyi kalpli, kibirli, acımasız, sevecen vb… Ve yine son söz Raskolnikov’dan olsun, fahişe Sonya’ya söylediği sözler : “Ben senin önünde değil, insanlığın çektiği acıların önünde eğildim.”
Suç ve Ceza
Suç ve CezaFyodor Dostoyevski · Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları · 2022159,1bin okunma
··
1 artı 1'leme
·
289 görüntüleme
Destanarjin okurunun profil resmi
Yorumda kitap kadar etkileyici olmuş kalemine düşüncelerine tespitlerine sağlık etkileyiciydi
Uğur Ukut okurunun profil resmi
#27028736 Emeğinize sağlık. Çok emek.vermissiniz. tesekkurler.
Monsilya okurunun profil resmi
Ne güzel anlatmışsınız. Zihninize sağlık.
ihtiyar okurunun profil resmi
Teşekkürler. 🙏
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.