Odanın kapısını tıklatıp içeri girdim. Kardeşim Kadir, yatağının üzerinde bağdaş kurmuş, kafası önde oturuyordu. Kafasını kaldırdı, "Buyur ağabey," dedi. Gözlerindeki hüznü görmüştüm, nasılsın demeye korktum, "Ne yapıyorsun gardaşım oğlan?" dedim.
-Hiç. Oturuyorum öyle ağabey.
-Canın sıkkın senin. Ne oldu, anlat bakalım?
-Bir şey yok ağabey, yoruldum da, öyle oturuyorum işte.
-Kadir, ben senin ağabeyinim. Senin hissettiklerini gözlerinden okurum. Canını sıkan bir şey var. Aşık mı oldun lan yoksa?
-Keşke o olsa ağabey. Gerçi o olsa bile sonucu aynı olur. İnsanlar ağabey, insanlar canımı sıkıyor.
-Niye?
-Sabahın köründe kalkıyorum, önce metroya biniyorum sonra otobüse. Her ikisinde de insanlar değişik değişik bakıyorlar. Yani değişik demeyim de, bakıyorlar ağabey. Rahatsız oluyorum. Benim elimde, yüzümde, vücudumda ne var bilmiyorum. İnsanların bakışlarından bunaldım. Sonra okula gidiyorum, orada da aynı. İşin en kötüsü de iyi mi bakıyorlar kötü mü bakıyorlar bilmiyorum. Şimdi sen umursama diyeceksin, haklısın da. Ama insanlarla göz göze gelince nasıl umursamayacağım ağabey. Niye böyle bakıyorlar? Çirkin miyim, yakışıklı mıyım, ondan bile emin değilim. Yolculukta tek rahat ettiğim zaman, oturursam kitap okurum, işte o ara. Kendimden utanıyorum ağabey.
Son kelimeyi söylerken sesi çatallaşmıştı. Ağladı ağlayacaktı ama kendisini tutmayı bildi. Gözleri yorganda, elleri dizlerinin üstünde ritim tutuyordu. Bak, senin kardeşin diyerek kucağıma verdikleri günün üstünden ne kadar zaman geçmişti ki. Şimdi sakallarına bakıyorum, benimkilerden daha uzun. Ablamızın, "bak bu oğlan senden çok can yakar, kızlar peşinden eksik olmayacak" dediğini hatırlıyorum. Kadir'in sevgilisi olmadı, hiçbir kızı sevmedi, sevdiyse de bize söylemedi. Hep sessiz, sakin birisi oldu. Bir sürü anı daha kafamdan geçiyor. Ne yapacağımı bilmiyorum, ne söyleyeceğimi. Ablam olsaydı, sakin sakin anlatırdı ne olması gerektiğini. Niye evlendin ki abla? İnsan, azarını yemeyi bile özlüyor. Kafamı toparlamaya çalışıp, derin bir nefes verdim, söze başladım:
-Kadir'im, insanlar meraklıdır. Hele ki yakışlıysan, gözlerini senden alamazlar. Bak sen dedin, umursamamak gerek.
-Ağabey, yakışıklı filan değilim. Olsam, bir kız bile severdi beni. O çok umrumda da değil. Tamam, insan bir şekilde sevilmek istiyor ama alışıyorsun. Asıl dışarıdaki insanlar beni düşündürüyor, geriyor. Düşüncelerin hiçbir önemi yokmuş gibi davranıyorlar. Ne düşündüğüne değil, nasıl göründüğüne bakıyorlar. Sakalın uzunsa şucusun, küpe takarsan busun, bir sürü şeyler daha. Kadınlar için daha beter durum zaten. Giydiği kıyafetten, sürdüğü ruja, attığı kahkahadan yürüyüş şekline kadar her şey tartışmaya, puanlandırılmaya ve en kötüsü etiketlenmeye açık. Ben bundan; insanı yiyen, ifadelerinden her daim hoşnutsuzluk akan insanların bakışlarından bıktım. Sadece dışarı çıktığım an denk geldiğim bakışlar olsa. Şu içine ettiğim sosyal medyasından da bunaldım. Orada yaftalanmak için hiçbir şey yapmana bile gerek yok. Eğer birileri ile aynı düşünceyi savunmuyorsan, o birileri için senden kötüsü yok. Sonra... Yemek mi yiyorsun, fotoğrafını at, kitap mı okuyorsun, fotoğrafını at, bir yere mi gittin, fotoğrafını at, bokunda boncuk mu buldun, fotoğrafını at. Hemen her fotoğrafta mutluluk saç. Mutlu değilsen 'kötüyüm' yaz, 'umrumda değilsin ama laf yememek için sorayım dedim' anlamına gelen 'ne oldu canımın içi' yazan onlarca insan olur. En sonunda 'umursama ya' ile biter. Muhteşem bir sahtelik var ağabey. Mesafeli yaklaşmak ya da saygılı olmak değil bahsettiğim. Çok fazla abartı, çok fazla sahtelik var ağabey. Canımı sıkıyor bu, en çokta insanların ne düşündüğünü bilememek. Herkes mükemmel ama ben kusurluymuşum gibi bakan o gözler. Düşünmemek için kendimi yırtsam bile olmuyor, her zaman karşıma çıkıyor.
-Peki bunun çaresi nedir hiç düşündün mü Kadir?
-Bilmem, gözyaşıdır belki.
Omzuma kafasını öyle hızlı yasladı ki, halen unutamam o anı. Omzumda halen gözyaşları durur gibi. Sımsıkı sarıldım ona. Hıçkırıkları göğsüme ok gibi saplandı. En sonunda rahat bir nefes verdi. Gülen gözlerle ona baktım:
-Ulan başlarım onların bakışlarına, senden kıymetli mi be?
-Değil ağabey.
Gülümsemesini gördükten sonra bir kez daha sarıldım. Şimdi rahatlamıştı, güzel bir uyku çekerdi. İyi geceler deyip odasından çıktım sonraki günlerin ne getireceğini bilmeden.
Birkaç ay sonra Kadir'in suratının düşmesini, notlarının düşmesine bağladım. Sigaraya başladığında bizimkiler başta çok kızdı, ben de kızdım ama sonra ses etmedik. Yeter ki iyi olsun, mutlu olsun da bir sigarayı görmezden gelelim diye düşündük. Eve sarhoş geldiğinde bizimkiler uyumuştu da gizlice odasına taşımıştım. Bir müddet sonra fakülteye gitmemeye başladı, elimde notlarım var diyordu. Kadir çökmeye başlamıştı. Kızıp, bağırınca bile sesi hiç çıkmıyordu.
Şu hastane koridorunda duran akrabalara bakıyorum. Ağızlarındaki 'cık cık'larını da alıp defolup gitmelerini istiyorum. Hiç beklemiyorlarmış Kadir'den böyle bir şey. Çünkü hiçbir zaman "Okul nasıl gidiyor?" dışında bir şey sormadılar bugüne kadar. Onlar için Kadir(ben de dahil) ve tüm akrabaların çocukları meslekleri olan birer insandan ibaretler. Gözyaşlarımdan ve uykusuzluktan kan çanağına dönmüş gözlerime bakıp geçiyor önümden insanlar. Kadir'im seni öyle anlıyorum ki. Ama ben de insanım Kadir, gözyaşlarından ibaret değil ki çareler, sarılmak da var. Ben de insanım ve senin ağabeyinim, sana doya doya sarılmak istiyorum ben. Şu karşımda ki kapıyı tıklatıp girmek istiyorum ve sana sarılmak istiyorum. İzin vermiyorlar. Seni en son gördüğümde ağzında borular, etrafında bir sürü kablo. Çıkar şunları sarılayım Kadir. İntihar etmek de neyin nesi. Bak şu an akrabalara da hak verdim: Sana hiç yakışmadı Kadir.
İyileşecek dediler, yağmurlu havada toprak zemine düşmesi çarpmanın şiddetini azaltmış. Daha ne kadar bekleyeceğiz, bilmiyorum. Sonsuza kadar sürse sonsuza kadar beklerim. Ablam, annemle babamı dışarı çıkardı ama akılları tamamen bu koridorda. Ben de arada dışarı çıkıyorum. İnsanların bakışları öyle ki, yakıyor canımı. İnsanları yeni fark ediyorum ben. Sanırım Kadir'in bizden farklı olan yanını anladım: Kadir insanlara kıymet veriyordu. Düşünüyorum da hayatımdaki en değerli şey de bu: İnsana, insan olduğu için değer veren bir kardeş.