Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur

Gönderi

112 syf.
·
Puan vermedi
Sabahın o sessiz ve soğuk ayazında telaşlı adımlarımla yürüyorum. Ellerimi ısıtmayı düşünüyorum bir ara zira eldivenlerle aramız pek iyi değil.. sonra vazgeçip o küçük sıcaklıktan, soğuğu yaşamı daha çok hissedebilmek adına ellerimi boşlukta dans ettiriyorum. Biraz mavilik alıyor gökyüzünden parmaklarım ve gün ışığının o küçük mektuplarını... ... Haftanın en yoğun günlerinden biri ve üstelik ben henüz gelmeden işe benden önce gelenler mevcut. Ve içlerinden biri var ki, soğuğun o kaskatı hali desem onu böylesine eğip büken.. biliyorum değil. Gözlerini gözlerimden ayırmıyor. Gözleri buz tutmuş derya gibi.. üstelik mavi, gökyüzü gibi... Buyrun oturun deyip çay istiyorum biraz ısınabilmeleri için. Paltomu çıkarırken gözlerimi ayırmıyorum özellikle o gökyüzü gibi gözleri olan kişiden.. Bir derdi var belli.. ve içimden dahi olsa çözemiyorum. İnceliyorum eski, katkat giyindiği elbiseler içinde kendisini.. Ellerine bakıyorum, nakış nakış.. yaşı belki 35 ama ruhundan bedenine sızan o çizgileri " Ben burada, bu dünyada bin yıldır varım! " der gibi... Çay geliyor ve parıldayan mavi gözlerinde dumanını içine çekiyor.. Yaşam gibi çizgi çizgi, dolu dolu olan parmakları açılıyor ve kavrıyor bardağı.. Tek bir dikişte içiyor.. Bardağıma dokunuyorum, çay soğuk mu geldi ya da içilebilir mi gerçekten diyerek.. Ateş gibi, dokunulmuyor bile. " Bir çay daha içer misiniz? " diyorum sonra, Ve çay gelmeden, onun istediği o kişi geliyor Gözlerini takip edince, beklediği yedi kat gökten görülen... - Evet Ahmet Abi ya! Değiştirdim arabayı.. Altı ayda insan bile değişir, arabamı kalır? Bak ben aynı mıyım mesela? Uyanığım tabi!! Hahaha sonra görüşürüz! Tamaaam!!! Çay geliyor, önüne bırakılıyor mavi gözlü adamın ve çaya uzun uzun bakıp, çaydaki suyu derdiyle buharlaştırıp yavaşça doğruluyor. Ve kalkışı 35 yaşlarındaki bir adamın kalkışı değil.. bahar dallı bir ağacın habersiz yerinden sökülüşü gibi.. Durduruyorum o an, Gözlerine bakıp, tek kelime etmeden ve sonra; " Müsait mi bir bakalım, belki telefonla konuşuyordur " diye. Bin yıldır birbirimizi tanır gibi onaylıyor söylediklerimi ve söyleyemediklerimi. O ağacın bir kenarda kaderini beklemesi gibi sessizce bekliyor beni.. Gözleri hâlâ mavi, Gökyüzü gibi... ... Kapısını tıklatıp yanına gidiyorum ve durumu anlatıyorum, Beklenildiğini.. Kapıyı usulca kapatıp yanına gidiyorum onun ve bekleyen diğer kişilerin.. " Zaman " diyorum, " görüşeceksiniz bir bir " ... İtirazlar, onaylar, Ben daha öncede geldim göremedimler eşliğinde yerime oturuyorum.. Notlara bakıyorum, gerçekleşmemiş 4 görüşme.. Kimliklerine, vasıflarına sonra.. Yeni yapılan ve o çok konuşulan heybetli binanın işçileri.. Karşımda duran ise o binanın elektrikçisi.. Duymuştum ismini, yeteneklerini.. ondan daha iyisi yokmuş bu şehirde.. Alanında birinciymiş kendisi. " Demek elektrikçisin Abi " diyorum ve başlıyor muhabbetimiz... Sohbet koyulaştıkça esas nedene, gelişine bağlanıyor konu. Ama orada susuyor, geçilmez bir duvarın önünde durur gibi! Gözleri doluyor, en derinlerde.. görebiliyorum saklasada... Öksürüyor ve bana doğru olan yüzünü çeviriyor, Çayını kavrıyor parmakları, çayı hâlâ sıcak.... ... Telefon konuşmaları eşliğinde ve telaşlarıyla malum kişi çıkıyor odasından.. Sigara içmem ama biliyorum, parmakları arasında duran sigara, en fiyakalısından... Bana bakıyor "Durumu idare et" gibi... Sonra işçilere bırakıyor gözlerini, hissiz.. Gözlerim tutunacak bir yer arıyor, bakıyorum hepsine mavi bir derinlik eşliğinde " Birazdan görüşeceksiniz, hafta içi yoğunlukları, evraklar, dosyalar " diye... Sözüm bir yağmur damlası gibi teselli oluyor umuda ve umman o yağmur damlasını sabırla karşılıyor... Belli bir zaman geçiyor, Öğle arası vakti.. Bekliyorum işçilerle.. " Hâlâ hayatta mıdır o odaya kapanıpta yaptığı telefon görüşmelerinde? " diye düşürek... Bir adam, elinde hazır yemeklerle bezenmiş bir tepsiyle.. ... Adresi midir burası? Telefon geldi sipariş var diye.. Yemeklerin kokusu tüm işçilerin aklını başından almış.. Dumanını bıraka bıraka gösterdiğim odaya geçiyor... Garson gidiyor ama o yemek kokusu, o açlık, o yoksulluk bu insanlardan gitmiyor. Mavi gözlü adama bakıyorum, heykel gibi başını önüne eğmiş, Bekliyor... ... Vakit geçiyor.. Saatler sürüyor.. Ayakta durmaktan, oturmaktan, beklemekten yorgun düşmüş umutlar belki son defa hiç olmadığı kadar, " Dayanmalı " diyerek bekliyor.. İşçilerin maaşı 1 ay'ı geçmiş, verilmemiş meğer.. " Bu insanlardan kısılır mı diyorum.. Ve belli bir bütçe varken, nasıl olurda verilmez? Arabalar yenilenirken belli olan bir maaşla, Ve sigara içilirken en kaliteli, nasıl olurda o soluk borusunda kalmaz? " Neyi unutturmaya çalışır eğlencesi insanın ve yaptıkları zamanla bir tokat gibi karşısına çıkmaz.. Malum kişi karnı tok, sırtı pekliğiyle ve kahkahaları eşliğinde, Birkaç kişiyle odadan çıkıyor.. Onlara bakıyorum.. Hepsi aynı ışıksızlığı taşır gibi yüzlerinde. Malum duvar; gülüşlere çarpıyor sonra, hayat gerçeğine... Saatine bakıyor.. Mesai bitmiş.. Bir sigara daha yakıp, eliyle savuşturup ve kırık bir tebessümle, " Yarına artık " diyor... İşçiler bana bakıyor, Mavi gözlü adam dahi.. Ben hariç herkes, insan olan herkes bana bakıyor... ... O an, sakince kaderini bekleyen köklerinden sökülmüş o ağaç, kendi elleriyle köklerine varıp rüzgarın karşısına çıkıyor ve biliyor tek bir esinti onu yerle bir edecek... Mavi gözlerine ateş düşmüş gibi ve hiç duymadığım bir sesle: " Durun!! " diyor.. Giden dostlarının eşliğinde tek başına kalmış, sigarasını yarılamış o kişiye.. " Dur! Söyleyeceklerim var!!! " İşçinin hemen yanında belirerek ve olabilecek bir tartışmayı önlemek için sessizlikte bekliyorum.. Diğer işçiler gitmiş.. Birtek o ve biz... ... Ceplerini gösteriyor, ağaç parmaklarıyla, Yırtık, boş ceplerini... Bir paranın sığamayacağı diğer ceplerini sonra.. Ve öylece bırakıyor herşeyi... " Kendim değil! Kendim için burada değilim!! Ve ben karım hastayken, benim karım hastayken.. Sevdiğim.. Onu iyi bir hastaneye götüremiyorum.. Buradaki doktor, kapsamlı aletlerle muayene olmasını söyledi karımın, o aletlerin ise burada olmadığını. Yapacaklarımı... Ben onu oraya götüremiyorum. Çocuklarım, ben ekmek kazanmak için çalışırken, evde onlara can olan, baba olan annesini soruyorlar.. İyileşecek mi diye.. Cevap veremiyorum.. Bir umut çıkacakken evden, minik elleriyle tutuyorlar paçalarımı, Ahada şuradan!! Reklamlarda senin sigara parana gelmeyen çikolatadan istiyorlar, Alamıyorum... Baba mısın sen? Eş misin? Ve biliyorum hepsi.. Görüyorum sizi ailenle gezerken, arabanda.. Baba olamamak, eş olamamak ve hiç utanmadığın kadar varlığından utanmak ne demek biliyor musun? Beni boşver adam.. Ben yaşamıyorum ama o çocukların, ailemin hakkını yedirtmem sana ve bu ellerin hakkını istiyorum. " ... Hiçkimse söyleyecek birşey bulamadı ve o malum kişi hiçbir şey demeden, yarı onaylayan bir bakışla anahtarını, marka telefonunu alıp arabasına atlayıp gitti.. Gözlerime bir bakış bırakıp.. Sen halledersin gibi... İşçiyle bir ben kaldım dokunsam varlığına tuzla buz olur Dokunamadım.. Yerine oturdu, dağlar yerine oturur gibi.. gökyüzünden düşen... Etrafı kontrol ettim, paltomu hiç olmadığı kadar zorlukla giyip işçinin tam karşısına oturdum.. Ellerinden tutum sonra, bir çay sıcaklığı veremez belki.. varolmaya çalıştığım insan sıcaklığıyla.. Gidelim mi? Çocukların bekler, hâlâ.. Eşin.. Ve güçlü olmalısın.. diyerek.. Hafif doğruldu, omuzlarım sağanak yağmur.. Tedbirsizim.. Çatısız bir ev gibi.. Işıksız bir sokak.. Ellerinde sıcaklığım, omuzlarımda yağmur.. Tek kelime etmeyen .... Gözlerime baktı sonra, kuruyana kadar yağarken.. Gözlerimde bir işçinin gözleri, gözlerimde yağmur.. Onun o ilk hali gibi.. Yağmayan bir umman.. Avuçlarıma yokluğunu, sıcaklığını, insanlığını bırakıp gitti... ... Ve ben gidemedim.. Saatler geçti, gün geceye vurdu.. Yıldızlar parladı " Gel " diyen. Gidemedim... Ay ışığı bulutlarda birikirken ve herşey alabildiğine sessizken, saat kaç bakmadan çıkabildim.. Ve sabah bulduğum gökyüzünden aldığım o mavilik, o güneş mektuplarını ceplerimde dahi bulamadım. Aç sokak köpeklerinin sesinde ve sessizliğimde eve doğru, geceyle.. Yıldızların duası eşliğinde yürüdüm... ... Uyandığımda, gün doğmadan.. güneşli bir mektup selamıyla, İnsanın göz yaşlarıyla ıslanmış yıldızlar buldum avuçlarımda... Dokunduğum herşeyi kalem denen sihirli değnekle altın eden ve altın gözyaşlarını silen bir değenek.. Nasıl yürüdüm, nasıl yolumu buldum sormayın. Hep o mavilikle.... *** İnsan Neyle Yaşar? Ey bu satırları okuyan, İnsan? Verdiğin nefes sonrası aldığın hayatın amacı nedir? O nefesi nefes kılan, Ve o nefes ki sadece senin hayatını mı kapsar? " İnsan, İnsanla yaşar... " Tüm varoluşların kaynağı.. Gözleri derya, gözleri bir damla su, İnsanla. *** Yaşamın sonsuzluk melodisi daima kalbimizde.. İnsanın o sesini Duyman, yeter... m.youtube.com/watch?v=EFJ7kDv... Okuyan gözlerinize, Yüreklerinize, Varlığınıza sağlık.. Sevgiyle..
İnsan Neyle Yaşar?
İnsan Neyle Yaşar?Lev Tolstoy · Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları · 2019190,7bin okunma
··
1 artı 1'leme
·
628 görüntüleme
Ramazan Kudat okurunun profil resmi
Bu dünyada hiçbir şeyin sahibi olmak istemem. Hele iyi yürekli bir canlının ahını hiç istemem. Çatısız bir ev, ışıksız bir sokak çiz kaderime Ne yağmurda ıslanır, ne karanlıktan korkarım. Kandilim yüce bir kalptir, ışığım olur. Evim barkım dost gönlüdür, meskenim olur. Sırtımı dayarım en yakın arka(t)aşa Yağmur yağmur yağsa zulüm ne olur? Yaşarım ben bu hayatı Tolstoy insan insan oldukça. Bir şiir kitapları bir de sen aynı etkiyi yapıyor bana. Var ol gönlü güzel insan.
özlem okurunun profil resmi
Güzel şiirlerle karşılaş Howl ve yaşamın hep güzelliklerini yaz... Kelimelerdeki yıldızları yüreğine bıraktım. Cadı Kiki'den vee.. Asırlık bir Abla olarak.. Sevgilerle diye... Sen var ol, varolurum ben. :)
1 sonraki yanıtı göster
Bu yorum görüntülenemiyor
Zeyneb Öztürk okurunun profil resmi
"Insan insanla yaşar ".... Heryer ceset doluyken, yazınız oturdu içime... Kaleminize, yüreğinize sağlık Özlem Hanım. "Kalemle yazmayı öğreten O'dur." Alak Suresi Kaleminizi lütfedene de hamdolsun:) O değneği hiç bırakmayın lütfen... güzellikler ekin insanlik bahçesine kaleminizle...
özlem okurunun profil resmi
"Kalemle yazmayı öğreten O'dur." Alak Suresi Herşeyi özetleyen kelime Sueda Hanım... Şükürler olsun şüphesiz. Heryer cesetlerle dolu ama görebilen her göz yaşıyordur mutlak.. Ve yaşamak el ele mümkün... Kıymetli yorumunuz için teşekkür ederim :) O değneği hepbirlikte tutalım, rüzgarımız, ışığımız bir daima...
Ayşegül tatilde okurunun profil resmi
İncelemeniz çok etkileyici olmuş, yüreğinize sağlık.
özlem okurunun profil resmi
Teşekkür ederim.. Eksik olmayın...
Ebru Ince okurunun profil resmi
Tek kelimeyle "muhteşem " Insanlığın 'a bereket..
özlem okurunun profil resmi
İnsanlığımıza bereket olsun her bir satır... Eksik olmayın. Teşekkür ederim...
Mehmed okurunun profil resmi
İnceleme çok güzel, en az kitap kadar. :)
özlem okurunun profil resmi
Teşekkür ederim. Okuyan yüreğinize ve vaktinize sağlık :)
Mihrimah okurunun profil resmi
Böyle güzel içten bir incelemeyi sadece sizden okuyabilirdim sevgilerimle:)....
özlem okurunun profil resmi
Sizin güzel görüşünüzle kelimelerin ayrıca tamamlandığı kesin Müjgan Hanım :) Teşekkür ederim.. Sevgilerimle :)
Mihrimah okurunun profil resmi
Söyleyene değil soylettirene bak😊
11 öğeden 1 ile 10 arasındakiler gösteriliyor.
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.