Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur

Gönderi

104 syf.
10/10 puan verdi
·
15 saatte okudu
Birazdan okuyacaklarınız, 'inceleme' adı altında birleşmemişlerdir. Kendimi gerçekten bildim bileli vaaz vermekten ve/veya birine bildiğimi doğru ya da gerçek olarak lanse etmekten uzak durmuşumdur. Çünkü, ne kendimi bir şey hakkında bilgi sahibi görecek kadar özgüvenim veya kibrim olmuştur, ne de karşımdakinin kendi başına arayarak bulabileceği bir şeyi ona kendimce sunmayı uygun görmüşümdür. Samimiyet ile beraber durumlar değişkenlik gösterebiliyor. Ancak beni gerçekten tanıyanlar bilir ki, söylediklerim sadece beni ilgilendirir. Karşımdakine bakış açısı sunmaktan öteye gitmek istemem. Bedenlerimizi ne sıklıkla yıkıyoruz? Her gün? İki günde bir? Haftada bir? Sadece rahatsız edici bir koku alınca? Bu olgu her birimizde farklılık gösterebilir. Lâkin beyin yıkama, işte burada işler değişiyor. Bence, her birimizin her gün en az bir kez beyni yıkanıyor. Bu yıkama ve yağlama işlemini yapanlar değişiklik gösteriyor. Bazen ailemiz, bazen arkadaşlarımız, bazen dışarıdaki insanlar, bazen televizyonda veya gazetedeki insanlar, bazen buradaki insanlar vs. her yerde ve algımıza giren herkes tarafından yapılıyor. Bunun başlangıcı var mı ya da sonu? Kontrol etme veya engelleme imkânı var mı? Buna olumlu cevap verebilecek varsa eğer, saygılarımı sunarak kendisine inanmayacağımı belirtmek isterim. Çünkü, buna cevap verirken bile yıkanmış olarak konuşacaktır. Şimdi, bunca zırvalığı neden mi anlattım? Birazdan ben de vaaz vereceğim. Evet, ben de. Albert Coraco, bu konuda beni durdurulamaz duygu ve düşünce durumuna soktu. Bu vaaz konusunda benim kadar, en az o da suçlu. "Evrensel ölüme doğru ilerliyoruz, en bilgili ve görgülü olanlar bunun farkındalar, insan eserlerinin zincirinden boşalttığı bu musibetlere çare olmadığını onlar biliyor, uçarı varlıklar arasında trajik bir halleri var onların, gevezelerin ortasında sessizliklerini koruyorlar, gevezelerin vaat ettiği şeyi uçarıların ummasına izin veriyorlar, ne uçarıları uyarmaya kalkışıyorlar ne de gevezelerin aklını karıştırmaya, dünyayı yok olmaya layık görüyorlar, bizden ancak yıkım pahasına uzak tutulabilecek olan mutlak dehşet ile kusursuz çirkinlik içindeki bu serpilip gelişmedense felaketi tercih edilir buluyorlar." "Bizler mahkûmuz ve içimizden bunu bilenler seslerini duyuramıyorlar, duyurabildiklerinde ise suskunluğu korumayı tercih ediyorlar. Sağırlara vaaz vermek ve körlerin gözünü açmak neye yarar? Onları sürükleyip götüren hareketin içinde sebat göstermelerini engelleyebilir miyiz? Dosdoğru en korkunç geleceğe doğru gidiyoruz, bu gelecek bugünden yarına başlayabilir, daha biz başımıza geleni işitmeden kendimizi oraya gömülmüş bulacağız, içinde yaşanamayan evrende umutsuzca ölmekten başka bir seçenek kalmayacak bize." İşte, Albert Coraco'nun suçu bunlar. Kendimi cesaretli biri olarak hiçbir zaman görmedim. Ama korkaklığımla savaşmayı da hiçbir zaman bırakmadım. Çünkü cesaret, doğuştan gelir. Sonradan sahip olamayız. Belki an gereği yükselir, ama hepsi bu. Albert Coraco için ise tam tersi söz konusu. Ben onunkinden daha cesaretli bir kalem tanımadım. Hiçbir karanlık zerresini dışarıda bırakmayacak şekilde yazmış. En ufak baş çevirme ya da görmezden gelme ya da olanı reddetme vs. gerçeği hiçbir şekilde yadsıması yok. Kenara çekilip de izlemiyor. Her birimizin kaçınılmaz gerçekle yüzleşmesi için yazmış. Halının altına atılan tozları, halıyı kaldırarak göstermiş. Altı en kabarık olandan, sadece bir kez toz itilmiş halıya kadar hepsini açmış. Sonra da bizi öylece bırakmış. Neden? Çünkü, ilk başta imkân varken yapamadığımız temizliği, şimdi de yapamayacağız da ondan. En azından kendi pisliğimize bakmamızı istiyor. Ayna misali yansıma yapması için, durumu anlamamız için, kendimizi bilmemiz için vs. kısacası DÜNYA için. Neden DÜNYA peki? Nedeni göz önünde aslında. Tüm bu halıların ve tozların birleştiği tek bir yer var. DÜNYA. Herkesin evi olan DÜNYA. Tüm halkları ve tozları içinde barındıran DÜNYA. Ve tüm yaptıklarımız ile sahip olduklarımızın da evi olan DÜNYA. Bizim için her şeyin olduğu DÜNYA. Bu yüzden, DÜNYA'ya dönüp bak diyor. Ne hâle getirdiğini anla diyor. Her şeyden ötesi ise kendini anla diyor. Albert Coraco, bu kitapta tek bir düşünce yönelimine gitmemizi istemiş. DÜNYA'yı düşünmek. DÜNYA'yı nasıl düşünebiliriz peki? Kendimize ve çevremize bakarak. Tabii, burada unutulmaması gereken bir husus var. Gerçekçilik ve gerçeği yorumlamak. Albert Coraco, gerçeğin bir gün bizi ezip geçeceğinden emin. Ben de eminim. Sizler emin olmasanız da olur. Ne Albert Coraco'nun, ne benim, ne de DÜNYA'nın umrunda değil. Neyse, konuya giriş yapayım. Şimdi, DÜNYA'da en baskın türüyüz. Kendimize ait yaşama koşulları, yaşam için ihtiyaçlarımız, yaşamak için kurullarımız ile kanunlarımız, doyumsuz isteklerimiz ile arzularımız var. Ancak hepsinden öte ve yüce bir güç var. Doğa. İnsanoğlu ne kadar yücelirse yücelsin, ne kadar güçlenirse güçlensin ve ne kadar bilgilenirse bilgilensin doğanın önünde hâlâ bir hiçtir. Daha öteye gidemez. Hangi insan doğanın kanunu değiştirebilecek güçtedir? Hangi insan doğanın etkilerinden sıyrılabilir? Hangi insan doğanın gücünü kontrol altına alabilir? Hiçbirimiz. Bir araya gelsek de yapamayız. Sorun da tam olarak burada. Bizler çok kibirli varlıklarız. Acizliğimizi hiçbir şekilde kabul edemiyor ve gerçeği yadsıyoruz. Sonra sanrılı düşünceler ile isteklerimizi birleştiriyor ve tahrip etmeye başlıyoruz. Neyi tahrip ediyoruz? Önce çevremizde ne varsa onu. Çünkü, bizim gücümüz de kendimiz gibi iki yüzlüdür. Asla özüne direkt etki etmiyor. Etrafında etki edecek bir şey kalmadığında ancak yok edici gücü kendine yansıyor. Bu ve buna benzer sanrılı durumlarla doğanın karşısındaki acizliğimizi, anlık ve geçici güçlerle yadsıdık. Bir balta ile ağacı kestik, ormanlardan güçlü olduk. Boklarımızı nehirlere akıttık, okyanuslardan güçlü olduk. Hayvanları katlederek kürklerini giydik, hava durumlarından ve soğuktan güçlü olduk. Binalarımızı her yere diktik, topraktan güçlü olduk. Diğer tüm canlıları isteklerimiz için yaşattık veya öldürdük, hepsinden üstün olduk. Hepsini yendik. Ama yine de gücümüzü yetersiz bulduk. Sonra parayı ve sınırları bulduk, insandan güçlü olduk. İşin Tanrısal ve yüce boyutuna girmiyorum. Ancak orada da söylenebilicek çok şey var. Her neyse, kısacası her şeyden güçlü olduk. Fakat yenemeyeceğimiz bir şey olduğunu o zaman fark ettik. Ölüm. "Dünya çirkin, giderek daha da çirkinleşecek, ormanlar balta darbeleriyle yok oluyor, her yandan şehirler her şeyi yutarak yükseliyorlar, çöller her yerde yayılıyor, çöller de insanın eseri. Toprağın ölümü şehirlerin uzağa yansıyan gölgesidir, şimdi buna suyun ölümü de ekleniyor, sırada havanın ölümü var, ama dördüncü element olan ateş, diğerlerinin intikamını almak için varlığını sürdürecek; bizler, sıramız geldiğinde, ateşle öleceğiz." Beni tanıyan insanlar, doğa ile ne kadar içli dışlı biri olduğumu bilirler. Çocukluğumdan beri belgesel izlerim. Doğayı gözlemler ve onun hakkında yazılı bilgiler de edinmeye çalışırım. Daha dün bir belgesel serisi bitirdim. Belgesel yedi bölümden oluşuyor. DÜNYA'nın farklı alanlarından hayvanları ve yaşamsal mücadelelerini ele alıyordu. Altı bölümü böyleydi. Yedinci bölümde ise doğanın tahribine, hayvanların yok olan yaşamlarına ve habitatlarına ve son olarak da insanların bunların daha iyiye gitmesi için çabalarını anlatıyordu. Açıkçası, bu son kısmı ironik. Çünkü, onları bu duruma biz soktuk. Ne kendileri ne de başka bir güç. Sadece insanların eseridir. İronik olan ise; bu durumu 'insanoğlu' olarak biz yaptık, ama bunda katkısı olmayan ve zararı engellemeye çalışanlar uğraşıyor. Şunu demek istiyorum, bir tane çita uzmanı vardı. Beyefendi, Amerikalı. Ancak Afrika'da yaşıyor. Yaklaşık 20 senedir orada. Afrika'nın doğal hayatı çitlerle çevrili artık. Kaçak avcılık ve artan insan nüfusundan dolayı onları korumaya almaları gerekmiş. Tüm yabani hayat koruma altında. Her neyse, çitaların habitatları geniştir. Bulundukları yerde avcı olanlar arasında en altta yer alır. Aslanlar, leoparlar, timsahlar vs. hatta avladıkları bile bazen ölümlerine neden olabiliyor. Hızları tek avantajları ve güçleri olduğu için her bir çitanın çok büyük alanlara ihtiyaçları vardır. Hem avlanma hem de çiftleşme için böyledir. Az önce bahsettiğim çitlerle vahşi yaşamı koruma olayı, onlarda ters tepiyor. Çünkü, aşamadıkları için farklı genetiğe sahip çitalar ile tanışma ve kaynaşma fırsatı yakalayamıyorlar. Sonra da akraba üremesi işte. Kısa vadede sorun teşkil etmese de, uzun vadede hem genetik çeşitlilik, hem de sıkıntılı gelecek nesiller olacağından büyük bir problem teşkil ediyor. Bu Amerikalı beyefendi, yaklaşık 200 tane çitayı bir taraftan diğer tarafa taşımış. Sırf ürümeleri ve genetik çeşitlilik olsun diye yapmış. Bir nevi onlar için çalışıyor. Ancak bunun şöyle bir olayı var. Taşımak için çitayı uyuşturucu iğne ile vuruyorlar. Sonrada küçük bir kafese hapsediyorlar. Yaklaşık 150-200km arası mesafe arabayla yolculuk yapıyorlar. 1-2 gün sürüyor bu. Çita gibi bir hayvan için de bu kronik stress demektir. Çünkü, her şeyi hız ve hareket olan bir canlı, sadece olduğu yerde dönebilecek kadar kısıtlanıyor. Bu da kronik stress yaratıyor. 20 çita taşınma esnasında kronik stresten dolayı ölmüş. Ne kadar tesiri olduğunu buradan siz hesap edin. "Şehirlerimizi ancak yok ederek değiştirebiliriz, hem de o şehirlerin içini dolduran insanlarla birlikte yok etmek gerekse bile... Bu insan kıyımım alkışlayacağımız zaman da gelecektir. Artık o zaman hiçbir şey karşısında geri çekilmeyeceğiz ve en barbar şey olarak gözükse bile, bizler kaosun ve ölümün rahipleri olacağız, düzen bizim kurbanımız olacak ve saçmalığın sona ermesi için düzeni feda edeceğiz, doğal felaketleri arttıracağız, kötülüğü misline çıkartacağız. Böylece arzulanmadan doğanları ve daha fazla çoğalma umudu taşıyanları cezalandıracağız, onlara yaşamanın asla bir hak değil, bir suiistimal olduğunu ve yok olmayı hak ettiklerini öğreteceğiz, çünkü aşırı kalabalık insanın bunalttığı dünyaya çirkinlik katarak fazla yer tutuyorlar. Biz onarmak istiyoruz ve bu nedenle yok etmeyi düşünüyoruz, uyuma yeniden kavuşmak istiyoruz ve bu nedenle kaosu sevgimizle silahlandırıyoruz, her şeyi yenilemek istiyoruz ve bu nedenle hiçbir şeyi affetmeyeceğiz. Çünkü eğer canlılar böcek olma ve karanlıklarda, uğultu ve pis koku içinde hızla üreyip çoğalma tercihinde bulunsa bile, biz onları engellemek ve İnsan’ı soyunu kurutarak kurtarmak için buradayız." Bunun üzerine ekleyebileceğim gerçekten çok şey var. Gemi rotalarını balinaların avlanma alanlarına yapan ticaretçiler, sıcaklık değişimlerinden dolayı son 20 yılda dörtte bir küçülen kutup ayıları ve kutuplarda 5-6 haftalık fazla süren yaz mevsimi vs. bir çok olay sayabilirim. Ama hanginizi gerçekten derinden etkiler ki ya da hanginiz bunları öğrendikten sonra bir şeyler değiştirmek için çabalar ki? İki yüzlülük gibi görmeyecek olsaydım eğer; insanoğlunun, insanoğlu üzerindeki etkilerini de anlatabilirdim. Ancak diğer canlılara yapılanları ve durumlarını görünce, bizler gerçekten hak etmişiz. İnsanoğlunun katlanması gereken acılar hem varoluşsal, hem de kendi kabahatleridir. Bu yüzden, ne kadar umrumda olsalar da değiller. Kendim de dahil. Çünkü, tüm bu anlattıklarımın öfkesini ve utancını her hücremde hissediyorum. Sizlerin de hissetmesini isterim. Öfkeniz ve utancınız ile içten içe yanmanızı isterim. Sonra Kırmızı Anka Kuşu gibi küllerinizden doğabilirseniz eğer, çevrenizdekileri de küllere çevirebilirsiniz. Sonra da kaos ve yıkımdan güzel bir şeyler çıkarabiliriz. Albert Coraco'nun burada da katılıyorum. Artık ne iyilikle, ne de umutla bu DÜNYA ya da insanoğlu kurtuluşa eremez. Yok olmamız lazım. DÜNYA ve kendimiz dahil tüm canlılar için yok olmalıyız. Sonra da küllerimizden tekrar doğmalıyız. Ama geçmişi yadsıyarak ya da baskılayarak değil. Bütünüyle alaya alarak ve onlara acıyarak yapmalıyız. Çünkü, bizlerin ve bizden öncekilerin oluşturdukları ortada duruyor. Gözlerimizin önünde duruyor. Halıyı kaldırın ve bakın. Hangisini tozun varlığı sizi rahatsız etmiyor? "İnsanlar hem özgürdür hem bağlı, arzu ettiklerinden daha özgür, fark ettiklerinden daha bağlıdırlar, çünkü faniler kitlesi uyurgezerlerden ibarettir ve onların uykudan uyanması asla düzenin çıkarma değildir, yönetilemez olurlar çünkü o zaman. Düzen insanların dostu değildir, onları keyfince yönetmekle yetinir, ender olarak uygarlaştırmaya, daha da ender olarak insanileştirmeye çalışır. Düzen şaşmaz olmadığından, onun hatalarını günün birinde telafi edecek olan şey savaştır, ve düzen bu hataları iyice arındığı için savaşa gidiyoruz; savaş ile istikbal birbirinden ayrılmaz gibiler. Tek kesinlik şudur: Ölüm, tek kelimeyle, her şeyin anlamıdır, insan ölüm karşısında sıradan bir şeydir yalnızca, halklar da aynı; Tarih bir tutkudur, azaptır, kurbanları sürüyledir, içinde yaşadığımız dünya cehennemdir, hiçliğin ılımlılaştırdığı bir cehennem. Bu cehennemde, kendini tanımayı reddeden insan kendini feda etmeyi tercih eder, o çok kalabalık hayvan türleri gibi, çekirge sürüleri, fare orduları gibi feda etmeyi tercih eder, içinde yaşadığı dünyayı yeniden düşünmektense yok olmanın daha yüce olduğunu, sayılamayacak kadar çoklukla yok olmanın yüceliğini hayal eder." Bizler hiçbir şey yapmazsak eğer, doğa kendi işini kendi görecektir. İçindeki mikrobu yok edip atacaktır. Bizle veya bizsiz DÜNYA yine de dönecektir. "Dünya, hassas kalpler için bir cehennemdir." -Goethe İşte, Albert Coraco'nun gün yüzüne tekrardan çıkarttığı düşüncelerim bunlar. En azından bir kısmı bunlar. Burada hepsini açıklayabilecek kadar cesaretli değilim. Ama Albert Coraco'nun cesareti var. Benim vaazım da bu kadardı. Eğer sizin de bir parça cesaretiniz varsa, bu kitabı okuyun derim. Buraya kadar okuyan herkese teşekkür ederim. Saygılarımı sunuyorum.
Kaos'un Kutsal Kitabı
Kaos'un Kutsal KitabıAlbert Caraco · Sel Yayınları · 20162,173 okunma
··
2.593 görüntüleme
CEYLAN okurunun profil resmi
Beni çok rahatsız ettin. Tebrikler
Quidam okurunun profil resmi
Bundan dolayı kafama mı sıkmalıyım, yoksa muzlu süt dolu bir kovada yüzmeye mi çalışmalıyım? Yoksa kaderimi direkt ellerine mi bırakayım? Teşekkür ederim.
11 sonraki yanıtı göster
Ebru Ince okurunun profil resmi
Kitabı zaten uzun zamandır erteliyorum ..şu an tuz bastın ciğerime :) inceleme çok detaylı ve çok başarılı olmuş ..hemen al oku diyor ..gece uyku tumayacak yine :)
Quidam okurunun profil resmi
Açıkçası, bu gece uyuyabileceğimi zannetmiyorum. Okurken duygu ve düşünce yoğunluğumu kontrol edemiyordum. Size de nasıl etkileri olur kestirmek güç. Şimdiden, iyi okumalar ve dinginlik diliyorum. Buna ihtiyacınız olacak. :) Beğenmenize sevindim, Ebru Hanım. Teşekkür ederim.
1 sonraki yanıtı göster
Sezen B. okurunun profil resmi
Harika bir inceleme olmuş.Kitap hakkında paylaşımlarını da sürekli takip ettiğim için ne demek istediğini anlamak daha kolay oldu.Kendinle ne kadar gurur duysan az bence.Çünkü öyle kötü bir zamanda bu denli güzel düşüncelere sahip olabilmek ve bunu bu kadar güzel okuyucuya aktarabilmek her yiğidin harcı değildir.Güzel yüreğine sağlık.
Quidam okurunun profil resmi
Teveccühünüz, Sezen Hanım. Teşekkür ederim. Anlaşıldığıma ve kendimi bir şekilde anlayabildiğime sevindim. O.o İltifatlarınız için de ayrıca teşekkür ederim. Onlar, sizin güzel bakış açınızdan kaynaklı hanımefendi. Saygılarımı sunuyorum.
Bu yorum görüntülenemiyor
Bu yorum görüntülenemiyor
Osman Y. okurunun profil resmi
Çare Dostoyevski. Hepimiz bütün bunların bir parçasıysak ikiyüzlüysek aslında bu kadar söze de gerek yok. Kendimizce neyi ne kadar düzeltirsek o kadar kardır. Hani şu sakat hayvanlar için çeşitli destek aletleri yapan bir genç vardı çok diklat çekmişti yaptıkları işte onun gibi. Vaaz etmeden vaaz etmek bu da yine Dosto üslubudur işte. Kant da "içimdeki ahlak yasası" demiş. Kimileri içinde bulmuş kimileri kitaplarda kimileri inançlarında. Saygılı olmalıyız insana ve ümit kesmemeliyiz her şeye rağmen bu olumsuz tarafları çok olan insan denilen varlıktan. Eline sağlık..
Quidam okurunun profil resmi
Osman Bey, benimle alâkalı durumlarda mı Dostoyevski devreye giriyor? Yoksa her zaman size eşlik ediyor mu? :) Siz durumu güzel bir şekilde özetlemişsiniz. Sonuç kısmında katılmadığım tek bir nokta var. ''Ümit kesmemeliyiz" burası benlik değil. Artık gözle görülür gerçekleri yadsıyarak ümit edemiyorum. Ancak yanılmayı çok isterim. Yorumunuz için teşekkür ederim.
1 sonraki yanıtı göster
Ramazan Kudat okurunun profil resmi
Bu kitap benim için kargoda vizelere çalışmaya başladım. O yüzden pek okumuyorum bu aralar. Bitince ilk açılışı bundan yaparım sanırım. İlk paragrafta kendin için dediğin çoğu şey benim içinde geçerli. Ama aptallar kendinden eminken akıllılar şüphede kalmamalı artık. Yazıyorum da yazıyorum doğru yolunu eğri belasını bulur, dünya bizle ya da bizsiz yoluna devam eder, deniz tüm pisliklerini dışarı atar en son. Yazmaya devam incelemene sağlık ^_^
Quidam okurunun profil resmi
O.o Sınavlarınızda kolaylıklar ve başarılar diliyorum. Kitap için de şimdiden iyi okumalar dilerim. İnsanoğlu garip. İşin ironik yanı, garip bir varlık olduklarına dair kanaatleri de yok. Bu da bizleri ilginç kılıyor. İyi yönde olup olmadığı tartışmaya açık tabii. Neyse, uzatmayayım. Yorumun için teşekkür ederim, Howl. Beğenmenize sevindim.
arifsahin okurunun profil resmi
Harikulade, gerçekten Nietzsche-vari bir yazın olmuş Albert Bey'den anladığım kadarıyla, 'modern' dünyanın yine bir değer krizinde olduğu ve yeni değerler yaratmadan veya farklı bir düşünme/yaşama elde edemeden dibe batmanın kaçınılmaz olduğu vurgulanıyor, bir başka ifadeyle "muhafaza etmek ancak geriye gitmektir".
Quidam okurunun profil resmi
Nietzsche amca, halt yemiş. Albert amca, işin felsefe yönü yerine, direkt gerçeklik ile vurmuş. Çok fena vurmuş. Altın golü atmış. Muhafaza ve tahayyül konusunda da iki sayfa yazmıştı. Sizin dediğinizi demişti, Arif Bey. Bunu düşünmenin bile gerilemiş olduğumuzu kanıtlıyor demişti.
Bu yorum görüntülenemiyor
F.A okurunun profil resmi
İncelemeniz bana Azra Kohen in Aeden adlı kitabını anımsattı.O kitabı okuyunca benzer duygular yaşamıştım bende.Uykunuz tutmayıp herkesi uyandırmak istemek ....Hemen okunacaklar arasına ekledim bile.
Quidam okurunun profil resmi
O.o Ben de bahsettiğiniz kitabı okuma listeme ekleyeyim. İlginç ve güzel bir kurgusal yapıya sahip gibi. Bir de benzeşmeler varsa daha da güzel. Hem yorum hem de karşılaştırmalı bilgi için teşekkür ederim.
11 öğeden 1 ile 10 arasındakiler gösteriliyor.
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.