Dışarıda yağmur yağmaya başlamıştı ve Deren yürüyordu yavaş yavaş rıhtıma doğru... Deniz kokusu yağmur kokusuyla karışıyordu... Derin bir nefes çekti Deren ama çektiği havayı vermek istemiyordu geri... Hayatın benden aldığı o kadar şeyden sonra ben ondan bir nefes almışım çok mu diye düşündü ve tuttu o nefesi içinde olabildiğince... Yanakları ıslanmıştı damla damla, maalesef yağmurun güzel damlaları değildi bunlar... Yağmur boşaltırken içini toprağa, Deren de başlamıştı bulutlarını boşaltmaya.... Bunca zamandır içine attığı sıkıntı çıkacak bir delik bulmuştu sanki ve o delikten gelen ışığı görüyordu... İşte bulmuştu ışığını gökyüzünden gürültüyle boşalan yağmurla beraber başlamıştı içindeki sağanak yağış... utanmıyordu şimdi yanından geçenlerden, kimsenin ne düşüneceğini sormuyordu kendine... Gökyüzünün aksine sessiz sedasız yaşıyordu fırtınasını bir ilkbahar yağmuruymuşcasına...
Ağır ağır adımlarla yürüdü sahilde, bir bank buldu ve oturdu öylece düşündü kaybettiği şeyleri... Küçüktü daha küçücük babasını siroz hastalığından kaybettiğinde, henüz ortaokula bile başlamamıştı. Babasının hastalığına neden olan alkolü kullanmasın diye çay yapmayı öğrenmişti küçüklüğünden beri. Bir gün çayını demlemişti babasının özel kupasına koymuş getirmişti, yanına ilişip babasına vermişti çayı... Babası içerken gözünün içine bakıyordu, onu kaybetmekten ne kadar korktuğunu düşünüyordu, sığındığı limanın yıkıldığını düşünemiyordu. Birden aklına gelen düşünce ile babasına dönüp "Babacığım bana piyano alır mısın? Hem ben sana piyano çalarsam belki çabucak iyileşirsin" demişti. Babasının yüzüne buruk bir gülümseme düştü "Tabi ki alırım" diye cevap vermişti. Ama ne yazık ki hastalığının ileri derecede olduğunu ve piyano almalarının imkansız olduğunu söyleyememişti. Kızının saçlarından derin bir nefes alarak öpmüştü. Sonra ki gece ise iyice kötüleşip hastaneye kaldırılmıştı. Deren'in o küçücük yaşında dua etmekten başka bir şansı kalmamıştı, piyano istemiyorum sadece babam gelse yeter demişti ama maalesef babası gelememişti. O günden sonra çok çalmak istediği piyanoya da küstü babasıyla birlikte keyifle içtiği çaya da...
O gittikten sonra herkese küsmüştü belki de....
Kafasını kaldırdı, daldığı derin duygulardan sıyrıldı. Yağmur dinmişti. Şimdi sadece arkasında bıraktığı koku ve serinliği kalmıştı. Oturduğu banktan kalktı. Yavaşça rıhtımın en ucuna gitti, ayakkabılarını çıkardı ve denize doğru sallandırıp oturdu artık ne yerin ıslaklığı umrundaydı ne de başka bir şey... Çantasından ilaç niyetine taşıdığı kitabı çıkardı, sayfalarını çevirip okumaya başladı zaten bitmek üzereydi kitabı... Biraz okuduktan sonra hava kararmıştı artık harfleri zor seçmeye başladı derken gözüne takılan son cümle "Hayatın neresinden dönülse kârdır!" olmuştu. Düşünmeye başladı, bu aralar psikolojisi iyice kötüleşmişti. Kitabını kenara bıraktı, daha sonra ordan geçenler suya düşen birinin çıkardığı sesi duydu. Herkes toplanmıştı, kitabın sayfaları uçuştu son kez görüldü o dize "Hayatın neresinden dönülse kârdır!" işte en yakın yerinden dönmüştü hayatın. En güzel o kaybetmişti daha da kaybedecek hiçbir şeyi kalmamıştı.
İhbar üzerine olay yerine gelen polisler yakınlarına ulaşmak için çantadan telefonu çıkardıklarında ise son sözünü söyler gibiydi Deren "Vasiyetimdir, bin ahımın hakkı toprağa kalsın" diyordu ekranında.
Ertesi gün 20 yaşlarında bir kızın denize atlayarak intihar ettiği konu olmuştu haberlere. Oysa ki arkadaşları biliyordu intihar değildi onunkisi bağıra bağıra gelen bir cinayetti. Hayatın Deren'e karşı işlediği bir cinayet...