Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur

Gönderi

222 syf.
10/10 puan verdi
·
Beğendi
SABAHATTİN ALİ VE "KUYUCAKLI YUSUF"A DAİR YÜREĞİMDEN GEÇENLER Ben zaman zaman bazı kitapları bir an evvel alıp okumak için sabırsızlanırım. Öyle ki kargo beklemeyi bile göze alamam, hemen dışarı çıkıp evime en yakın kitapçıya koşup kitabı alır ve okumaya başlarım. Böyle koştuğum kitaplarda genelde pek yanılmam. O kitabı okumaya nasıl karar verdiğimi soracak olursanız aslında bu tamamen benim dışımda gelişen bir durum olur. Ya bir arkadaşımın ısrarla önerdiği bir filmi izlerim ve film beni öyle derinden sarsar ki hiç beklemeden kitabı da alıp okurum. Yabana Doğru’da (In to the Wild) böyle olmuştu. Ya da bir inceleme okurum çok etkilenirim, o anki ruh halime çok uygun bulurum ve kitabı hemen o an okumak isterim. Ya da bu seferkinde olduğu gibi yazarın başka bir kitabını okurken dili ve üslubu karşısında çarpılıp yazarın başka eserlerine de gitme ihtiyacı hissederim. Sabahattin Ali’nin hikayelerini okurken çok etkilendim. Bu aralar lezzetli eserlere takılmış durumdayım. Konudan çok kitabın cümlelerine vuruluyorum. 1 k sayfasına bolca alıntı bırakmamı mazur görün lütfen.:) Kendimi kontrol ettiğim halde yine iki buçuk A4 sayfası alıntı paylaşmışım. Gecenin kör vaktinde kitabın bendeki büyüsü, boğazımda bıraktığı yumru geçmeden bir şeyler yazmak istiyorum. Yazarken türlü türlü ruh hallerinden geçerim ben. Bazı kitaplar daha bitmeden kafamda yazının şablonu oluşur. Böyle okuduğum kitaplarımın her tarafı çizilmiş, kitabın bütün boş alanları notlarla dolmuş olur. Öyle ki geriye sadece paragrafları planlayıp yazması kalır. Bir çırpıda, su gibi yazarım böyle okuduğum kitapları. Bazen de şimdi olduğu gibi tutulur kalırım, akmaz cümlelerim. Bazı kitaplar okunup biter ama yazmaya hiç gönlüm olmaz, onları yazmak için böyle uzun uzun girizgahlar yapmam gerekir. “Huzur” ve “Sevgili Arsız Ölüm”ü yazarken de kitaptan hiç bahsetmeden bir sayfa kendi kendime konuştuğumu fark etmiştim. Sanırım bu kitapta da öyle olacak.:) “Kuyucaklı Yusuf”u okumadan önce Sabahattin Ali’nin hayat hikayesini anlatan bir belgesel izledim. İçim paramparça oldu. Hayatının büyük bir kısmı maddi manevi sıkıntılar, hayal kırıklıkları ve polis takibi altında cezaevi duvarlarının gerisinde geçen Sabahattin Ali’nin, 41 yıllık kısa ve çileli hayatına üç roman, on öykü, iki şiir kitabı ve yedi kitap çevirisi sığdırması son derece etkileyici geldi bana. Bilhassa ölümünün üzerindeki sır perdesinin kaldırılamaması, Kızı Filiz Ali’nin babasının ölümüne dair konuşurken gözlerine doluveren yaşlar içimi acıttı. Belgesel bittiğinde içimi müthiş bir isyan dalgası kapladı. “Bu kadar kıymetli bir kalemi nasıl da göz göre göre harcamışız.” dedim içimden. Üstelik bu durum sadece Sabahattin Ali ile sınırlı da değildi. Koca edebiyat tarihimizi gözden geçirdiğimde rahat yüzü görmüş yazar, şair sayısı bir elin parmaklarını geçmiyordu. Hangi görüşe mensup olursa olsun çoğunun ömrü sürgünlerde, hapislerde göz hapsinde geçmişti. Boğazım düğüm düğümdü, aklım da gönlümle birlikte isyan ediyordu. Okumalıyım ve yazmalıyım dedim kendi kendime ve Kuyucaklı Yusuf’a başladım. (belgeselin linki: youtu.be/D2EQX4EvDZo) Biraz da okuma zevkinizi kaçırmayacak şekilde Sabahattin Ali’nin “Kuyucaklı Yusuf” romanından bahsetmek istiyorum. Eser, yazarın 1937 yılında yayımlanan ilk romanıdır. Sabahattin Ali’nin bu romanı 30 yaşında yazmış olması ve bu romanın yazarın ilk romanı olmasından dolayı bir acemilik görmedim, tam tersi roman; diliyle, üslûbuyla, kurgusuyla gayet başarılıydı. Bazı kaynaklarda Türk edebiyatının en romantik kahramanı olarak tanıtılan Kuyucaklı Yusuf, Aydın’ın Nazilli kazasına yakın Kuyucak köyünde dünyaya geldiği için Kuyucaklı lakabını almıştır. Çok küçük yaşta anası ve babası köyü basan eşkıyalar tarafından öldürülen ve kimsesi olmadığı için kasabaya tetkikat için gelen kaymakam Salâhattin Bey tarafından evlat edinilen Yusuf, hayatının bundan sonraki kısmını kaymakamın evlatlığı olarak Edremit’te geçirecektir. Yiğit ve sözünü sakınmayan bir kahraman olan Yusuf, bu özelliklerinden dolayı pek çok sorun yaşar ama her seferinde -tesadüfler zinciri halinde- bir şekilde kendini kurtarır ve hayatına devam eder. Roman son derece gerçekçi bir dille kaleme alınmıştır. Romanda anlatılan aşk hikayesi ise şimdilerde bize pek inandırıcı gelmeyecek şekilde saf, temiz, masum ve derin bir aşktır. Bu romanı okumak da biraz Yeşilçam filmi izlemek gibi bir deneyimdi benim için. Bunu olumlu bir yorum olarak eklediğimi de belirteyim. Sabahattin Ali’nin “Kuyucaklı Yusuf”unu ben çok sevdim ve pek çok açıdan kendime yakın hissettim, belki de bu sebeple çok alıntı biriktirdim bu romana dair. Kitabımın her tarafını bol bol çizdim. Ben Yusuf’un suskun ve içe dönük hallerini kendime çok yakın buldum. Bir arkadaşım benimle Hasan Ali Toptaş’ın “Suskun insanın içi sözcük kuyusudur derler.” sözünü paylaşmıştı. (Geçmiş Şimdi Gelecek, s.68) Kuyucaklı Yusuf’tan alıntıladığım şu cümleler de aslında susmanın da bir anlatma biçimi olduğunu ve Yusuf’un susarak anlattıklarını öyle güzel anlatıyor ki: “Konuşmaya ne lüzum vardı? Bütün güzel laflardan ve boş insanlardan sıkılan bu mahlukları, birbirlerinin sessiz mevcudiyeti, yorgunluk verecek kadar doyuruyordu.” (s.146) "(Yusuf) gitgide konuşmayı daha az sever olmuştu. Mektebi bitirdikten sonra babasının işini eline alan Ali ile Bayramyeri'ndeki dükkanın önünde iki alçak ve aralıksız iskemle atarlar, saatlerce hiç konuşmadan yan yana otururlardı." (s. 25) "Bir felakete sükûn ve itidalle tahammül edenlerin manzarası, o felaket için ağlayıp çırpınanların manzarasından çok daha korkunç ve ezicidir. Kuru ve sabit gözlerin arkasında nasıl bir ateşin yandığı; yavaşça inen göğsün içinde nelerin kaynadığı bilinmediği için, insan mütemadi bir ürkeklik ve tereddüt içinde üzülür."(s.11) Buzzati’nin Tatar Çölü’nü yeniden okuduktan sonra Kuyucaklı Yusuf’u okuduğumda iki karakterde ve yazarların onları anlatış biçimlerinde bir paralellik yakaladım. O alıntıları da burada arka arkaya vermek istiyorum: "Şu anda bu koskoca dünya üzerinde kendisini düşünen bir tek kişi bile mevcut olmadığına o kadar emniyeti vardı ki, acı bir kabadayılıkla kendisi de hiç kimseyi düşünülmeye layık bulmuyor; fakat bundan, sebebini anlayamadığı bir üzüntü duyuyordu. Acaba onu sahiden hiç düşünen yok muydu ve o hiç kimseyi düşünmemekte, kendini yalnız bulmakta bu kadar haklı mıydı? Bu ihtimal onun gerilmiş olan sinirlerini biraz gevşetti. Sırtını ağaçtan ayırdı; derin bir nefes aldıktan sonra, kasabaya doğru yürümeye başladı." (Kuyucaklı Yusuf /s. 75) "...hatta sadece kalede değil tüm bir dünyada tek bir insanoğlu kendisini düşünmeyecekti; herkesin kendi meşguliyeti vardı, herkes kendi kendine zor yetiyordu, hatta annesi bile, evet, belki de annesi bile şu anda başka şey düşünüyordu." (Tatar Çölü /s. 33) Yusuf’ta dikkatimi çeken bir diğer özellik de yalnızlığı kendisine yoldaş edinmiş olmasıydı. Bu halleriyle bana Hesse’nin “yalnız kovboyu” Knulp’u hatırlattı. Tek farkla ki Knulp, ilk aşk deneyimini bir hayal kırıklığı olarak tecrübe ettiği halde Yusuf hem çok sevmiş hem de çok sevilmişti. Hatta bence Kuyucaklı Yusuf Türk edebiyatının en güzel aşk romanlarından biriydi aynı zamanda. Yusuf’un yalnızlığını, herkeslerden başkalığını anlatan şu alıntılar bir yazar olarak Sabahattin Ali’nin Hesse’den hiç de geri kalır yanı olmadığını gösterir nitelikte bence: "Yusuf kendini de bu muazzam ve yekpare geceye yapışık sandı ve korkuyla ürperdi. Islak ellerini yüzünde dolaştırdı. Kirpiklerinden yanaklarına yağmur suları süzülüyordu. Yaptığı hareketler ona hiçbir yere bağlı olmadığının şuurunu verdi. Hatta yavaş yavaş etrafından ne kadar ayrı olduğunu, ne kadar uzak olduğunu hissetmeye başladı. Bir an içinde deminkinin tamamiyle aksi olan bir yalnızlık duygusuyla sarsıldı." (s. 75) "Kendi dili ile bu insanların dili arasında herhalde pek büyük farklar olacaktı, onlar Yusuf'un sözlerinden bir şey anlamayacaklar ve o, anlattığı ile kalacaktı. Sonra insan ancak her hususuna akıl erdirebildiği şeyleri söylemeliydi." (s. 69) "Bir türlü anlayamadığı, bir türlü içlerine karışamadığı ve bunu zaten asla istemediği bu insanlarla arasında çelik bir duvar gibi yükselttiği bu tebessüm, onun müracaat ettiği son çareydi."(s. 69) Kuyucaklı Yusuf’u okumadıysanız muhakkak ilk fırsatta okuyun derim. Yusuf’un saflığına, temizliğine, o suskun ama derin hallerine vurulacaksınız. Yazımı bana Yusuf’u hatırlatan bir şarkı ile sonlandırmak istiyorum. Sözleri Sabahattin Ali’ye bestesi Ali Kocatepe ve Nükhet Duru’ya ait olan “Ben Gene Sana Vurgunum” şarkısı fonda çalsın ve siz de bir Sabahattin Ali hikayesi ya da romanına başlayın. Keyifli okumalar ve dinlemeler efendim. youtu.be/ueS2EZWBecE BU YAZIYI ALTI ÇİZİLİ SATIRLARIMLA VE MÜZİK EŞLİĞİNDE BLOGUMDAN OKUMAK İSTERSENİZ: hercaiokumalar.wordpress.com/2018/05/31/saba... Not: Bloguma yazımda bahsi geçen belgeseli de ekledim.
Kuyucaklı Yusuf
Kuyucaklı YusufSabahattin Ali · Yapı Kredi Yayınları · 2021173,7bin okunma
··
1.421 görüntüleme
Gül okurunun profil resmi
Az önce o kadar saçma bir iletinin içindeydim ki paylaşımınız müthiş iyi geldi. Beni bu ızdıraptan kurtardığınız için teşekkürü borç bilirim. ❤️ Kısa bir dipnot: Kuyucaklı Yusuf’u bir üçleme eser olarak yazmayı planlamış Sabahattin Ali. Bu yüzdendir Yusuf’un hep susması, kitabın yarım bırakılmış hissi uyandırması... izin verilseydi eğer çok farklı olurdu. Elinize sağlık.
Hercaiokumalar /Ayşe okurunun profil resmi
Değerli katkınız ve yorumunuz için teşekkür ederim Gül Hanım. Ben Yusuf'un suskunluğuna daha derin anlamlar verdim.:) Sevgiler.
Bu yorum görüntülenemiyor
Anıl okurunun profil resmi
Tatar Çölü, Knulp vs. gibi eserlerle bağlantılar yakalayarak ve delillerle bizlere yansıtmak senden baska kimsenin yapacağı iş degil eline saglik cok guzel bi yazi olmus Ayşe 👏👏
Hercaiokumalar /Ayşe okurunun profil resmi
Çok teşekkür ederim Anıl:) Bazı kitaplar bazı kitapları çağrıştırıyor okurken.Sabahattin Ali güçlü bir kalem ve ben Yusuf' u okurken Knulp ve Drogo'yu sık sık hatırladım, zaten alıntılardaki ya da içerikteki paralelliği sen de görmüşsündür.
Naçiz`Hane okurunun profil resmi
Rica ederim, küçücük bir faydam dokunduysa ne mutlu bana (: umarım sunumunuz iyi geçer...
zeyneb okurunun profil resmi
Cok nitelikli bir inceleme olmus, kitabi da okudugum icin sanirim daha da buyuk bir keyifle okudum. Tatar çölü ve Knulp'la kurduğunuz bağlantılar özellikle ilgimi cekti. Ne cok okunacak kitap var diye ic gecirerek bitirdim okumayi. Dusuncelerinize ve emeginize saglik 👏👏
Hercaiokumalar /Ayşe okurunun profil resmi
Sağ olun Zeynep Hanım. Kitabı okuyanlar pek tabii ki daha fazla keyif alacaklardır incelemeden. Bu anlamda sizin okumanız ve yorum yapmanız büyük şans benim için. Keyifli okumalar.:)
Primadonna okurunun profil resmi
Ayşe hanım kitabı içinde bulundurduğu duygularla beraber okadar içten ve samimi anlatmışınız ki emeğinize sağlık. incelmenizi büyük bir keyifle okudum :)
Rahime okurunun profil resmi
Okurdan tam puan almışsa bir kitap, kimse tutamaz o okuru ve kitabın şanına yakışır bir inceleme yazar. Tıpkı sizin ki gibi... :) Elinize sağlık.
Hercaiokumalar /Ayşe okurunun profil resmi
Yürekten tam puan aldı diyelim Rahime Hanım.:) Hissettiklerimi hissettirebildiysem ne mutlu bana! Sevgiler.
Naçiz`Hane okurunun profil resmi
Sıcacık bir yazı, teşekkürler.
irem okurunun profil resmi
Merhaba, yarın bu eserle ilgili hazırlamam gereken bir sunum var ve yazdığınız inceleme esere farklı bir bakış açısıyla bakmamı sağladı. Hazırlayacağım sunum için fazlasıyla yardımcı oldunuz. Teşekkür etmek istedim :)
Hercaiokumalar /Ayşe okurunun profil resmi
Rica ederim, farklı bir bakış açısı kazandırdıysam ne mutlu bana:) Kolaylıklar diliyorum.
Ömer Yaşar okurunun profil resmi
O kadar içimden birileri gibi geldiler ki Muazzez'in sonuna içli içli ağlamıştım 😟
15 öğeden 1 ile 10 arasındakiler gösteriliyor.
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.