Peki siz Servinaz’ı bilir misiniz? Dokuz çocuğunun yedisini toprağa veren Servinaz’ı… Zağlı bilir, bana da o anlatmıştı…
Çocuklar aynı anda sünnet olur, sekiz erkek… Birde el kadar bacıları vardır.
Sekiz erkeğin dört tanesi sünnet olduktan sonra o hafta içerisinde ağlayarak hayatlarını bitirirler.
Geriye kalan kız çocuğunun kafasına bir komşuları tarafından tandır küreği vurulur ve el kadar olan kızcağız oracığa yıkılır. Yıkıldığı yerde yaşamı sona erer…
Bir diğer erkek arpa kuyusuna düşer, anası Servinaz’da peşinden atlar, kuyu içerisinde sarar sarmalar çocuğunu ama çıkarmaya gücü yetmez. Kendi çıkar kuyudan, yardım çağırmaya gidip döndüğünde ise çocuk zehirden kapkara olmuştur.
Bir diğer oğlu (Öz dedem olan) Aydın’ı Çıldır Gölü’ne verir.
Hepsini birer birer toprağa serer. Bildiğim ise çok acılar çektiğidir. İsmi Tayfun ise sebebi de kendisidir.
Servinaz 1986 yılının 11 Ekim’inde eri Abdüllatiften tam 5 sene sonra öldü.
Gerisinde…
İsmet…
Selahattin…
Öksüzlerini yetim bırakarak gitti.
Zaten İsmet’te çok kalmaz anasından sonra ardı sıra gelir…
Ben Maviş, Zağlı’nın hurdasında gelip geçen ömürlerin bekçisi..
Bir keresinde Zağlı’ya “neden sana Zağlı” derler dedim. O ise uzunca anlattı ama benim aklımda kalan ise “bu kadar olaya, bu kadar yazgıya, bu ölümlere, insan değerinin olmayışına, insanın dert diye yandığının aslında ne kadar hafif olduğuna şahit oldumda ondan. Keskin, bilenmiştir benim adım…”
Şimdi ben Zağlı’yı çok daha iyi anladım… Acılar insanı şekillendirir, keskinleştirir….