Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur

Gönderi

208 syf.
·
Puan vermedi
2019 Fuat Sezgin Yılı
"İslam medeniyetinin büyüklüğünü kendi insanımıza anlatmak, Batılılara anlatmaktan daha zor..." Batı’nın empoze ettiği, sorgulama ve araştırma ihtiyacı güdülmeksizin kabul edilen bir şey vardır: Müslümanlar sanatta, mimaride ve daha önemlisi bilimde, tarihin önemli safhalarında geri kalmış, insanlık adına önemli bir katkıda bulunmamıştır. Bu katı önyargının her geçen gün bilinçsizce büyümeye devam etmesi, yayılan bilgi kirliğinin zihinleri çepeçevre sardığını görmemize ve bu ifratlardan soyutlanmak için gerçek mânada "görebilmemiz" icap gerektiriyor... “Bütün mesele müthiş bir şekilde gelişen ve 800 yıl insan akıl tarihinde büyük bir rol oynayan bir medeniyetin mensubu olan insanların, bütün bunların nasıl olduğunu düşünmesi, bu medeniyeti geliştiren insan tiplerini tanımasıdır. Bir Birûni’yi bir İbni Sinâ’yı tanımalarını, nasıl çalıştıklarını bilmelerini istiyorum.” Konuşulan yabancı dilden, modaya, ilgi alanlarından, gidilen mekanlara kadar her şey dört gözle takip edilir. İzlenilen bir filmden sonra “kahraman ekol” bilince egemen olur; her yerde bir kurtarıcı moduna girer, böylece hayat onun için bir film penceresi haline gelir. Ilımlılığını buhar edip sürekli bir şeyleri yerme hevesine kapılır. “Böyle yapmakla ileri gidiyorsun.” “Şurada yanlış yaptın.”ların yerini, Amerikan hegemonyasının ürünleri olan, “Bu sersem herif ne yaptığının farkında mı?” “Bu bir aptallık, canı cehenneme!”gibi çok cesur görünen fakat perdenin arkasında korkakça söylevler duyulur. Dört gözle izlenilen bu üstün insan motifinin çok somut bir şey üretmesine gerek de yoktur, yalnızca mensubu olduğu milliyetini bile kendi özgün düşüncelerinin önüne geçirebilir ve hiçbir şeyi süzgeçten geçirme ihtiyacı duymaz. Kendi yetenek ve bilincinin farkında olan bir kişinin başka uygarlıkların üstünlük ve getirilerini bu kadar kolay kabul etmesi çok acınılası bir durum. Önünde yiyeceği olduğu halde başka yerlere dadanan kargayı andırması gibi, sürekli kendinde olanı “yabancı” bulur. Benliğini, kültürünü ve değerlerini unutarak aşağılık kompleksine giren bir insan, ya yozlaşmayı kabul etmiştir ya da kast gururuna hapsolmuştur, asıl ihanet budur. “(…) Oradaki bilgiyi yabancı bulmadığım için bende bir aşağılık duygusu yok onlara karşı. Bir Müslüman iyi şartlar içerisinde çok iyi çalışabilirse, çok büyük neticelere varabileceği inancı var bende. Onun için milletimden Türk milletinden, Müslümanlardan böylesi bir davranışa sahip olmalarını isterim. Artık Türkler korkak ve taklitçi bir millet olmaktan kurtulmalıdır. Türkler yaratıcı olmalıdır.” Müslümanların gerilemesindeki en önemli çatlak, duraklama devrinde Batı'da meydana gelen her yeniliğe 'gavur icadı' diye yaftalayarak bakmış olmalarıdır. Işık Doğu'dan da gelirdi, ama Ümit Meriç'in dediği gibi Batı'dan da gelirdi. İnsanların sosyal ve bireysel yaşamlarında iniş çıkış dönemleri olabileceği gibi devletlerin ve medeniyetlerin de tarih sahnesinde bu dönemleri geçirerek çöktüğü, ayağa kalktığı ya da silindiği anlarını oluşturan yaşamları vardır, fakat, 70 - 80 yıl yerine ‘asırlar’ olarak görürsek bu şekilde değerlendirebiliriz. Buna, büyük kültürlerin ve medeniyetlerin kaderleri açısından bakmalıyız. Bu medeniyetler, zamanı geldiğinde bulundukları konumlarını, yükselişlerini, kendilerinin hazırladığı ardılı olan medeniyete vermek zorundadır. Bütün uygarlıklarda olduğu gibi, onların da kısa veya uzun bir süreden sonra yıpranmaları, aşınmaları, yaşlanmaları, yerlerini bir veya birkaç ardıla bırakmaları tarih sahnesinin bir gereği haline gelir. Yaşlının bir zamandan sonra önderliğini gence bırakmasında tarihin bir gerçeği vardır. Müslümanların üstünlüklelerinin teslimi, Portekizlilerin Afrika’nın bakir topraklarına işgaliyle beraber Hint Okyanusu’na yaptıkları seferler ile başlar; Müslümanlardan elde ettikleri deniz kılavuzlarıyla yeni rotalara keşifler yaparak bir anlamda fitili ateşlemiş olurlar. Coğrafi keşifler ve akabinde gelen Rönesans hareketleri bayrağın kimde olduğunun tescili haline gelir… Bir bölümde “Din bilime engel değil.” cümlesiyle iddialı bir teze varıyor Sezgin. Hakkında bir kitap yazılabilecek, belki en az 10 satırla altı doldurulabilecek cümlenin açıklaması olarak yine cümlenin kendisini görüyoruz. Müslümanların gerilemesiyle ilgili bir geçiştirme yolunun izlenmesi ise eserin, dolayısıyla söyleşinin getirdiği bir diğer eksi yön olsa gerek. Asırlar önce bir insan düşünün ki sayısı 100’leri bulan eserlere imza atsın ve bu eserler Avrupa’da yüzyıllar boyu ders kitabı olarak okutulsun. İbn Sina’dan Fahreddin Razi’ye, El Biruni’den, İbnü’l Heysem’e kadar birçok İslam müfessiri, bilgini, filozofu ve gökbilimcisi, sayılamayan birçok vasfı icra etmiş, bilimlerde "öncü" olarak birçok şeyin temelini atmışlardır... Bütün bu hakikatin yok sayılmasına mı üzülür insan, yoksa bilinip de hatırlanmayışına mı? Haklarının teslim edilmemesine mi, yoksa hiç isimlerinin bilinmiyor oluşuna mı? Gülhane’deki İslam Bilim Tarihi Müzesi’nde hep bunu sordum kendime… Kalıplaşan önyargılar ve geçmişi öğrenmenin ancak malumat şişkinliği getireceği düşüncesi çok kez tırmaladı zihnimi. Geçmişe dönük tamamen bir asimile ürünü olan bu bilgi kirliliğini görmemek ne mümkün? Bu kısa kitap, gör(e)mediğimiz tarihi barındırıyor içinde... Ah bilebilsek! “Ben, 60 yılımı verdim. Milletler için zaman, bir insanın ömründen ibaret değildir. Bugünkü Avrupa medeniyeti, İslam medeniyetinin muayyen şartlar içerisinde, muayyen bir devirden sonra, başka iktisadi ve jeopolitik şartlar altında ortaya çıkan devamından ibarettir.” Bilim Medeniyet ve İslam ekseninin dışında, sayfaları çevirdikçe dil öğrenmenin önemine de vurgu yapıldığını görüyoruz çok kez. Sezgin'e göre dil masa başında öğrenilmeli. Anadilimizin bile çok iyi konuşulmadığı ülkemizde, İlkokul düzeyinde sunulan bir yabancı dil öğreniminin hepimizin bildiği üzere işe yaramadığı hatırlatılıyor. Arapça öğrenebilmek için her gün 17 saat masa başında çalışıp bunun sonucunda 7 ay gibi bir sürede öğrenebilen bir insan görüyorsak, bu işin eğitim ile değil, sebat etmek ile mümkün olduğunu tasdik edebiriz. Fakat her şeyi çok kısa sürede elde etmek gibi tezcanlı olmaktan ötürü istediğimizle kalıyoruz. Sistemin kötülüğü gibi klişe düşüncelerden sıyrılıp çamuru üzerimizde aramak gerekir. Sezgin’in bu konudaki tavsiyeleri oldukça umut verici. “Bir dil öğrenmekle insan bir medeniyetin mirasına konar. Ancak Türklerin gramer bilgileri olmadığı için yazmak konusunda sorun yaşıyorlar. Bu bizim milletimizin en büyük problemlerinden biri.” “Yaşadığımız çağda bilgiye ulaşmak elimizin altındayken, insanların bilgiden bu kadar uzak oluşlarına şaşırmamak elde değil.” Paketlenmiş hazır bilginin kolay edinimi insanı tembelliğe sürüklemesinin ana sebebi. Zor insanı yoğurur, derine inmesini sağlar, uğraşmak karşılığında güç getirir; daha önemlisi öğrenmeyi keskinleştirir, yeni zorlara hazırlıklı kılar. “Yaşadığımız çağda insanların bilgiye ulaşması zor bir şey iken, bilgiye bu kadar yakın olmalarına şaşırmamak elde değil.” diye zamanı geri sararak uyarlayalım cümleyi. Salt internet ortamında ulaşılan ne idüğü belirsiz bilgiler şunu demeye vardırıyor: “Her zaman, her şeye fazla çabalamadan ulaşabilirim.” Elde tutma düşüncesi insanı uyuşturduğu gibi insanın kendi kendini kandırmasından da başka bir işe de yaramıyor maalesef. Yarın, yarın, yarın, hep yarın… Biz, birer Oblomov'uz. _________________________________ Ya Oryantalizm ve tefrika oyunları? Batı oryantalistliği, İslami ilimler başta olmak üzere birçok alana bulaştırdıkları birtakım fikir ve tefrika oyunlarıyla rotasından saptırma girişimini amaçlayan bir oluşumu amaçlar. Bir nevi gizli ajan rolüne soyunmak da denilebilir. Arabistan’lı Lawrence’ın ektiği fitne nasıl ussal bir düşünce olarak kabul edildiyse, batıl inanç kabul edilen birtakım unsurlar da oryantalistlerin farklı bir yoldan izlediği tefrikaların ürünüdür. Doğruyu yanlış, yanlışı doğru kabul ettirmek için Müslüman kimliğine bürünüp sahte fikirlerini aşılayan şeytanımsı ideolojilerdir bir nevi… Müslümanların bilimler tarihindeki hazinelerini keşfetmeye çalışan Sezgin, Batılılardaki intihalle İslam kültüründeki rivayet zincirini kıyaslarken hem Avrupalıları hem de Müslümanları eleştirir. Sezgin, kaynak zikrederek ilim yapma geleneğinin tarihte belki de ilk defa İslam medeniyetinde teşekkül ettiğinin altını her zaman çizme gereği duyar. Söyleşisinde çok kez yineler bunu. İslam prensiplerinin başında ‘Hak’ gelir. İster ecnebi hakkı, ister ateşe tapan hakkı olsun, kaynak zikretmede gereken dikkat verilmiyorsa hırsızlığa düşülmüş olur. “Müslümanlar ecnebi hocalardan öğrendiler, onlarla birlikte çalıştılar, komplekse kapılmadılar, aşağılık duygusu hissetmediler. Bilgiyi Aristo’dan alınca Aristo’yu düşman görmediler. Ondan büyük üstat diye bahsettiler.” Sezgin’e göre, Batılı birçok düşünür, İbn Rüşd, El Cezeri ve İbnü’l Heysem’den aldıklarını eserlerinde zikretmez, intihalcilik yaparak kaynak isimleri göstermezler. Dolayısıyla İslam’da kaynak zikretme diğer kültür diyarlarında olduğundan daha fazla özen gösterilmesini Sezgin’den öğreniyoruz. Bir zamanlar o üstün Müslümanların, Hak ile bilimi yoğuran o büyük insanların, Sezar’ın hakkını Sezar’a teslim etmemesi beklenemezdi zaten… Geçtiğimiz Haziran ayında aramızdan ayrılan Fuat Sezgin’i, gelecek nesillerce okunup, eserleriyle çokça hatırlanacak bu güzel insanı rahmet ve minnetle anıyorum. Geride bıraktığı eserlerle daima akıllarda olacak… Perdelenmiş birtakım gerçekleri ortaya çıkarmak için İslam Bilimler Tarihi alanında bir ömür adayan Fuat Sezgin'in bizlere bıraktığı bazı tavsiyeleri... -Dünyanın nimetlerinden feragat edebilmek! -Allah korkusunu tüm şuurumuzda hissetmek. -Masa başında oturmak ve okumak. -Dil korkusunu yenip hemen gramere sarılmak. Kitaplarla ve gerçeklerle kalınız. İyi okumalar…
Bilim Tarihi Sohbetleri
Bilim Tarihi SohbetleriFuat Sezgin · Timaş Yayınları · 20183,345 okunma
··1 alıntı·
2.732 görüntüleme
İclâl okurunun profil resmi
Toplumumuzda dinin sadece belli kalıplar çerçevesinde uygulanıșı, daha çok kültürel ve görsel bir anlayış haline dönüşmesi ya da batıya duyulan abartılı beğeni ve taklit eğilimi birçoğumuzun dert yandığı bir durum. Bu nasıl çözülür, ne zaman batıya olan niteliksiz özentimizden ya da geçmişe duyduğumuz emeksiz böbürlenișten vazgeçeriz bilmiyorum. Fakat ikisinin de bizi gelişmekten alıkoyduğu ortada... Aslında bence kitapta bahsedilen İslam medeniyeti de, bugünün batı medeniyeti de geldiği noktayı bilimle olan ilişkisine borçlu. Dolayısıyla okumaya düşünmeye yorumlamaya ve araştırmaya... Bir çok yönden ele alınmış kapsamlı ve emek kokan bir inceleme olmuş. Elinize sağlık.
Sergen okurunun profil resmi
El pençe divancıların en büyük kusurları şudur sanırım, ben'i ve geçmişini doğru dürüst tanıyamamak veyahut belirli kalıplarla örtülmüş safsataları referans edinmek. Bu tipten biri yüksek öğrenim görüp toplum içinde üst bir konuma gelmişse kitleyi de çukuruna sürükleyecektir. Çünkü kitle sürekli birilerinin dilinin ucuna bakar, kendi zikri ve fikri olmasına rağmen kolay olanın tatlılığı her zaman daha cazip gelir. Bu saplantının reformesi mümkün müdür bilmiyorum ama tarihle kurulan bağlantı çok önemli. Her ne kadar birileri onunla aramıza set çekmeye çalışsa da batı şaşkınlığımızı ondan daha iyi onaracak başka şey yok diye düşünüyorum. Tabii doğru anlatılırsa ki bunun görülmediğini günümüzde çok net olarak yaşıyoruz. Belki bu şekilde bilim daha bir yoğurulur, belki beyin göçü bile tarih olur:)) İclal Hanım, çok teşekkürler. Katkınız, katkımız olduysa ne mutlu, keyifli okumalar diliyorum...
3 sonraki yanıtı göster
Burak okurunun profil resmi
Ölüm yıldönümü vesilesiyle bir kez daha rahmetle analım Fuat hocayı. Bu kapsamlı incelemen de daha fazla okuyucuya ulaşır inşallah, emeğine sağlık :)
Sergen okurunun profil resmi
Disiplini, azmi ve tutkusuyla örnek almaya çalıştığım insanlardan biriydi. Hatırlattığın için teşekkürler... Mekanı cennet olsun.
Merve Yıldırım okurunun profil resmi
Geçenlerde okuyup inceleme yaptığım bir kitaptı. Ama incelemenizi okuyunca çok eksik bıraktığımı anladım. Çok güzel olmuş.
Erdal ÖZAYDIN okurunun profil resmi
Elinize emeğinize sağlık çok güzel bir inceleme olmuş ve bu kitabı en kısa sürede okumak isterim listeme ekledim bile.
Havva ayaydın okurunun profil resmi
Merhaba bana yardımcı olurmusunuz? ben bu kitabın yorumlu yani biraz özet biraz yorumu lazım ba yardımcı olursanız çok sevinirim benim okuyucak vaktım inanın yok sınavlar başladı ve 6 tane daha kitap var önümde ne olur yardımcı olun
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.