Kurgu güzeldi evet! Kurguyu güzel yapan çok şey vardı öyküde. Zaman iyi kullanılmış. Kronolojik ters yüz-geri dönüş-flashback inandırıcılığı arttırmış. İnandırıcılık nereden? Ölümün geri dönüşsüz yoluna girmiş biri konuşmuş ama direkt okura değil, yasal katiline. Yasal katilin sözleri okuduğumuz. Yaşananı okuduğumuzu sanıyoruz ama aktarılandı okuduğumuz. Mahkûmun yeşil gözlerine sıkışmış zamanı açmak oldukça akıllıcaydı evet. Teknik açıdan yazarın elini rahatlatmakla kalmadı, kurmaca estetiğine de sınıf atlattı.
“üç ağza, üç burna… Diğer sıralamayı hatırlamıyorum. Kafama göre…” Mahkûmun yaşadığı dini anlar iki farklı şey getirdi aklıma. İlki Yeşilçam’ın dindar ama sahtekâr bakkal klişesi, diğeri “memleketin %99’luk Müslümanlığı” argümanı. Buradaki ironi, doğanın dengesi üstüne muhabbet, mahkûmun felaketine rağmen gülümsetti. Bir öyküde iki zıt duyguyu hissettirmek kolay iş değildir. Hikâyenin cellat üstünden aktarılmış olması, tüm bunları okuru irrite etmeden sağladı. Güzel bir kurgu bu kadar önemli işte.
Eksiltili cümleler gördüm. Ürün reklamı için kullanılan yüklemsiz cümlecikler gibiydi. Beğendim. Sebebi, hikmeti? Sanki böyle bir muhabbetimiz olmuştu değil mi? Birkaç cümlelik harika final. Çoğu kısa, bir kısmı yüklemsiz cümleciklerle ne çok şey kotarmışsın, bravo.
Güzel öyküler yaratan kalemlere selam olsun.