Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur

Gönderi

430 syf.
10/10 puan verdi
·
8 günde okudu
Kayıp Zamanın İzinde, upuzun bir yolculuk. Bir kez bu yolculuğa hazırlıklarımı yapmadan çıkmış biri olarak; gördüklerim, yaşadıklarım aklımı başımdan alsa da hep bir eksik vardı. Sayfalar dolusu betimlemeleri, hayalleri, hatıraları okurken ne kadar etkilensem de derinliğine inemiyordum. Sürekli kendime sorular soruyordum; geçmişi hatırlamayı Proust neden bu kadar abartmış, diye. Öyle ya çoğumuza göre zaman doğrusaldır; doğar, büyür, gelişir, yaşar ve ölüme gideriz nihayet. Proust zamanın lineer ilerlemediği düşüncesini kurguyla felsefeden alıp edebiyat dünyasına taşımıştır. Bu düşüncesinin oluşmasında etkilendiği, hatta derslerine katıldığı Henri Bergson’un izlerini seride bariz şekilde görmek mümkün. Proust, çocukluğundan itibaren astımla mücadele eder. Kauçukla yalıtılmış odasında geçirir zamanının çoğunu. Varlıklı ve saygın bir burjuvazi olan ailesinin istekleri ile Proust’un istekleri çatışır hep. Ailesi onun ‘’normal’’ bir meslek sahibi olmasını ister. Onlara göre edebiyat bir meslek değildir. Proust, ailesinin arzularına uymaya çalışarak bazı işlere başlar ama devam edemez. Dergilerde makale yazarak yazın dünyasına adım atar. Swann'ın Bir Aşkı’nı yazdığında kendi imkânlarıyla yayımlatır. 1913’te yazılan ilk kitap, 1930’a kadar okunmaz, ilgi görmez okurlardan ve edebiyat çevresinden. İkinci kitabı yayımlanıp üzerine Goncourt Ödülü’nü de alınca dikkatleri çeker üzerine ve tanınmaya başlar hızla. Romanda Proust, ''belleğin geçmişi kurgulayıcı rolünün'' örneklerini verir. ‘’Geçmişi kurgulamak’’ kulağa garip geliyor. Nasıl yani geçmiş bizim hatırladığımız gibi değil mi? Bu mümkün mü, hatırlarken anılarımızı değiştirmemiz, eklemeler yapmamız? Belleğimizin yaptığı aslında bir tür savunma imiş, zamanda kendini var etme, inşa etme çabası. Açıkçası seriyi ilk okuduğumda bu durumun çok farkında değildim. Seriden sonra okuduğum Bergson felsefesine dair; Bergson, Deleuze ve Beckett kitapları ile Proust’un peşine düştüğü kayıp zamandan kastını ve bu zamana ulaşma yöntemini, tekrar okumam sayesinde kitapta fark ettikçe romandan aldığım keyif de katlandı. O yüzden seriyi okumak isteyenlerin önce bu konularda eserler okumalarının daha yararlı olacağını hatırlatmış olayım. Beckett’a göre Proust gayri irâdî belleğe (irade-dışı bellek) sahiptir. ( #28995928 ) Güçlü bir hafızası yoktur ve hatırlamaktan çok unutmaya yatkındır. Belleği güçlü, unutmayan birinin hatırlamaya ihtiyacı yoktur, ancak Proust, unutkanlığından ötürü sıklıkla hatırlamaya başvurur. Bu hatırlama sırasında da geçmişini yeniden düzenler, değiştirir bir yerde yeniden inşâ eder. Bergson’un yorumuyla anı kusurlu ve yalandır. Bu nedenle hatıraları belleğimizden bugünün bilincine aktarırken eklemeler yapar, değiştiririz. Proust’un da yaptığı budur. Seriyi on yıldan fazla sürede yazması da geçmiş üzerinde sürekli yaptığı değişiklikler yüzündendir. Hatta bu konuyla ilgili gündüz işlediği gergefi geceleri söken Penelope örneği verilir. Proust da Penelope’nin tülü gibi eserini bir yandan yazıp sürekli silerek gündüzlerini gecelerine katar. Proust dolayısıyla kitaptaki kahraman Marcel, çağrışım ve sezgi yoluyla geçmiş, şimdi ve gelecek arasında zihinsel olarak salınımlar yapar. Bazen bir koku, ses, bitki, eşya ya da madlen örneğindeki gibi bir yiyecek sayesinde bazen de uyumaya çalışırken zihnen geçmişe konumlanıp orada yaşamaya ve anlatmaya başlar. Bu hatırlama ânında anlattıkları aslında yaşadıkları değildir çoğunlukla. Hatta geçmişi olduğu şekliyle hatırlamanın mümkün olamayacağını: ‘’Geçmişi hatırlama gayretimiz nafile, zihnimizin bütün çabaları boşunadır. Geçmiş zihnin hakimiyet alanının, kavrayış gücünün dışında bir yerde, hiç ihtimal vermediğimiz bir nesnenin (bu nesnenin bize yaşatacağı duygunun) içinde gizlidir. Bu nesneye ölmeden önce rastlayıp rastlamamamız ise tesadüfe bağlıdır.’’ diyerek belirtir romanda. Serinin bu ilk kitabında da genelinde olduğu gibi en çok dikkati çeken zaman ve nesne algısıdır. Herkesin yaşadığı ortak zamanın dışında kişilerin kendilerince yaşayıp algıladığı bireysel bir zaman akışı vardır. Bu farklılık kendini mekân ve nesneleri algılama konusunda da gösterir. Bir akdiken, ayakkabı ya da madlene bakıldığında herkesin gördüğü aynı değildir. Bu görüş sadece o âna ait bir görüntü olmayabilir. O ânın içinde geçmişten biriktirilen birçok an vardır, der Proust nesneyi görüşünü, algılayışını etkileyen. Peki bu bilgi ya da düşünce insana ne sağlar? Tarih ya da kişisel geçmiş söz konusu olduğunda; anlatılanlarda nesnelliğin yakalanamaması ve fikir ayrılıklarının inanılmaz düzeylere ulaşması gerçeğinden hareketle verilen bilgilere daha şüpheci bir yaklaşımla eğilmeyi sağlar, diye düşünüyorum. Üç bölümden oluşan kitabın ilk ve son bölümü zaman ve nesne algısı üzerinde dururken oldukça uzun olan ayrı kitap olarak da yayımlanan ikinci bölümde aşk konu edilir. Proust’a göre aşk, gerçeği kendi isteklerimiz doğrultusunda görme metodur. Bir tür körleşme hâlidir de denilebilir. Seven kişi sevdiğinde görmek istediği özellikleri ona yükleyerek onu yeniden yaratır adeta. Normalde beğenip sevmeyeceği bunu romanda açık açık dile getirir Swann, aşık olduğu Odette’i çevresinin gördüğünden çok farklı görür. Aşk, insana sevdiği kişinin yaptığı kötülükleri bile iyi gösteren pembe bir gözlük taktırır Proust’a göre. Duygu ve doğa analizlerinin çok etkileyici olduğu bu kitapta sanat da müzik, resim, heykel gibi kollarıyla kendine geniş yer bulur. Özellikle müzikle ilgili öyle güzel betimlemeleri var ki hayran olmamak mümkün değil. Serinin otobiyografik özellikler taşıması karakterlerin hayâli mi gerçek mi olduğu konusunda araştırma yaparak okumayı gerektirdi benim için. Mesela Vinteuil, o kadar gerçekçi anlatılır ki içinizde uyanan merakla arştırmaya başladığınızda böyle birinin yaşamadığını üzülerek fark edersiniz. İyi okumalar dilerim.
Swann'ların Tarafı
Swann'ların TarafıMarcel Proust · Yapı Kredi Yayınları · 20214,202 okunma
··
207 görüntüleme
Bu yorum görüntülenemiyor
Necip G. okurunun profil resmi
Proust deyince bu sitede aklıma ilk siz geliyorsunuz Aslı hanım:) Daha önceki incelemeleriniz de çok ilgi çekiciydi. Bu seferki ayrıca güzel bir ‘Proust‘a giriş’ yazısı gibi olmuş:) Oğuz bir etkinlik başlattı #38543676 Bu da bir köşede dursun:) Sevgilerimle...
aslı okurunun profil resmi
Teşekkür ederim Necip Hocam. :) Proust, daha kitabın bitip de kapağını kapatır kapatmaz özlemeye başladığım yazarların başında geliyor. Dehâsı, hayatını edebiyata hasretmesi sevgiden öte hayranlıkla okumama sebep oluyor. Proust'un insanı, hayatı en mühimi de zamanı yorumlayışını, felsefesini anlamak ön hazırlık istiyor okurdan. Ben de bu konularda edindiğim bilgileri paylaşmak istedim. Son birkaç yıldır okunurluğu artmıştı yazarın, etkinlik vesilesiyle daha fazla okurla buluşur ve güzel bilgi alışverişleri olur umarım. Şimdiden keyifli okumalar dilerim. :)
Deidamia okurunun profil resmi
Elinize sağlık, çok faydalı bir inceleme oldu benim için. Bu zaman akışıyla ilgili küçük araştırmalarım ve okumalarım oldu ama daha alınacak çok yolum var. Ve ilk kitabı okurken çok koştum Vinteuil'in peşinden, ulaştığım sonuç yarattığı hayal kırıklığı kadar hayranlık uyandırdı.
aslı okurunun profil resmi
Teşekkür ederim. Zaman ve nesne algısı, sezgicilik, bellek, anı vs. konuları seriyi daha iyi anlamak adına araştırılması gereken konular. Ben de bu konularda okumaya ve araştırmaya devam ediyorum. Zor ama öğrendikçe ve anladıkça keyifli bir yolculuk bu. Sanırım Vinteuil okurların üzerinde genelde aynı etkiyi bırakmış. :)
1 sonraki yanıtı göster
Bu yorum görüntülenemiyor
G Deniz okurunun profil resmi
paris'e vardığımızda vinteuil illetim gene depreşmişti. bir toplantıya katılmak üzere kaldığımız raspail oteli'nin lobisinde arkadaşlarla otobüs beklerken gözlerim bilge karasu'ya ilişti. sarı şeritli kara montunun fermuarıyla cebelleşiyordu. (...) oturduğu yere birkaç notayı gelişigüzel bırakmış olduğunu görünce heyecanlanarak sordum. hemen şurada otelin yan sokağından girince sağda bir dükkân varmış. artık buldum diye geçirdim içimden. - ne arıyorsun? dedi fermuarı bırakmadan. - vinteuil?! merakla yüzüne diktim gözlerimi! yanakları karıncalaşır gibi oldu. - bulamazsın! dedi. fermuarı yukarı çenesine kadar çekti. - ... - bulamazsın! - neden? - takma ad o! öyle biri yok, bir vakitler ben de aramıştım! - yalan söylemesine ne gerek vardı? dedim aptal aptal! - vinteuil sanıyorum saint-saens, debussy ya da fauré gibi biridir, empresyonistlerden biridir! Leyla Erbil
aslı okurunun profil resmi
Evet, insanın üzerinde aynı bu şekilde bir etki bırakıyor Vinteuil.:)
Zamana Karşı okurunun profil resmi
Tebrikler çok güzel bol araştırmalı bir inceleme olmuş yeni başlayanlar ve çekinenler için ışık niteliğinde...
Bu yorum görüntülenemiyor
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.