Kafkasya'dan getirilip İstanbul'da satılan esir Çerkes kızı Dilber'in acı hikayesini anlatıyor Sergüzeşt. Henüz kitabın başında Çerkes paltosu, Çerkes kalpağı gibi öze dönük simgeleri görünce çok çok hoşuma gitti ben de Çerkes olduğum için ve daha fazla ilgimi çekti Sergüzeşt. Sonrasında da büyük merakla ve daha bir hissederek okudum Dilber'in yaşadıklarını. Kitapta asıl vurgulanan konu esaret. Dilber her gittiği evde hor görülüyor, küçümseniyor, duygularına düşüncelerine önem verilmiyor, hep bir esaret içinde, acı içinde hissediyor kendini. Hatta aşık olduğunda, sevdiği kişiyle mutlu anlar yaşadığında bile bu durumdan -sınıf farklılıklarına ilişkin insanların kalıp yargıları, katı kuralları- kurtulamıyor. Ancak tüm bunları geride bırakıp kendini Nil Nehri'nin sularına bırakarak hürriyetine kavuşuyor. Anlatımı çok sevdim, betimlemeler insanı içine çekiyor, Dilber ile Celal Bey'in aşklarından, birbirlerine karşı şairane konuşmalarından çok etkilendim, duyguları yüreğinizde hissediyorsunuz gerçekten. Tavsiye ediyorum. Keyifli okumalar.