Ah Aziz Bey ah! Ne vardı bu kadar inatçı, dediğim dedik, burnu havada, bencil ve umursamaz olacak? Böyle davranınca sana daha mı çok "erkek" dediler? Yoksa daha mı güçlü göründün, daha mı mücadeleci oldun hayata karşı? Peki başı dik bir yaşam uğruna kaybettiklerine değdi mi? Yaşayamadığın hayatın, sevgini gösteremediğin karın, evi terk edince vefat eden annen sana hiç mi pişmanlık yaşatmadı?
Aziz Bey, ömrü yanılgılarla dolu bir şekilde geçen, hayatın zamanlamasını bir türlü doğru yapamayan bir insan. Onun dramı genç yaşta Maryam isimli kıza aşık olmakla başlar. Bu aşk öylesine gözünü kör eder ki, evini terk eder ve Maryam'ın peşinden gider. Annesi Aziz Bey'in evi terk ettiği o gün vefat eder. Peşinden gittiği Maryam ise zamanla onu sessizce ve umursamaz bir şekilde terk eder. Akabinde Aziz Bey, dedesinden kalan tamburu çalması ile şöhreti yakalar ve bu esnada "hayatını birleştireceği" Vuslat'ı tanır. Vuslat gibi "silik" bir kadınla evlenmesini ise yazarımız Ayfer Tunç şu sözlerle ifade eder:
"Aşık olacak, kapris çekecek, ortak hayatlarını bitmeyen istekler manzumesine çevirecek bir kadının gönlünü eyleyecek hali de, arzusu da yoktu. Öylesine bencil düşünceler içindeydi ki ancak Vuslat gibi sessiz, silik, dikkatle bakılmadıkça görülmeyen, varlığına ihtiyaç duyulmadıkça ortaya çıkmayan, o konuşursa dinleyen, sorarsa cevap veren, kısacası hayatını alabildiğine kolaylaştıracak bir kadınla yaşayabileceğini düşünüyor, dahası böyle bir kadın istiyordu." (Sayfa 59)
Bu yazdığım alıntıyı okumadan geçmeyin lütfen. Hatta lütfen çok dikkatlice okuyun. Çevremizde böylesine "silik" kadınlar, böylesine silik kadınlarla evlenerek kendi hayatını kolaylaştırmak amacıyla hareket eden "bencil" erkekler var. Peki böyle bir evlilik, mutlu bir evlilik ortaya çıkarır mı? Bir kadın onun ruhundan anlamayan ve sadece kendi rahatını düşünen bir erkekle mutlu olabilir mi? Peki bir erkek hayatını mutsuz bir zindanın içerisine hapsettiği bir kadından onu mutlu etmesini bekleyebilir mi?
İşte bana göre kitabın en vurucu kısımları Aziz Bey'in Vuslat ile evliliğinin işlendiği kısımlardı. Gerçekten de çok etkileyici ve gerçekçi cümleler vardı. Ayfer Tunç'un cesur ve hayatla iç içe bir kalemi olduğunu da işlediği bu konuyla açıkça görüyoruz.
Kitabın ilgimi çeken bir diğer kısmı ise, Aziz Bey'in zamanla babasına çok benzediğini fark ettiği kısımlardı. Aziz Bey'in babası, annesini hor gören, onu mutlu edemeyen, gereksiz yerlerde yumruğunu masaya vuran, sert mizaçlı ve hırçın ruhlu bir adam. Aziz Bey ise pek tabii onun gibi bir adam olmak istemiyor; fakat zamanla babası gibi bir adam olduğunu fark ediyor. Peki bu fark ediş, geç kalan bir fark ediş olabilir mi? Ah Aziz Bey ah, yine mi geç kaldın hayata?
Bazen böyle kitapların ülkedeki bütün erkeklere okutulmasını istiyorum. Okutulsun ki, hiçbir erkek eşini sırf "silik" olduğu için ve ezmek için kendisine eş olarak seçmesin. Okutulsun ki, "erkek" olmanın ne demek olmadığı anlaşılsın. Okutulsun ki, insanlar mutlu bir hayata geç kalmasın...