Gönderi

Kapıdan çıkarken kadına sevgiyle değil, onu bırakmak zorunda kaldığı için acıyarak gülümsediğini anladı ve rahatsız oldu. Bir şey söylemiş olmak için döndü:” Akşamüze belki geç kalırım.” dedi ana vicdanındaki yükü hafifletemedi. Sana göre hayatta iki türlü anlayış vardır, ya bir şeye karşı çıkarsın ya da benimsersin. Güneş insanda hüzün değil, dostluk ve kardeşlik duygusu uyandırarak batıyordu. Daha önceden çirkin, haksız ve kendisini yapayalnız bırakacağı için korkunç gözüken ölüm, şimdi tıpkı hayat gibi olağan gözüküyordu. “Kötü olan şey, benim bu kadar rahat, tasarladığım hayata bu kadar yakın hissettiğim bir günde onun ölüme bu kadar yakınlaşmış olması. Ama bunda benim bir suçum yok! Bu onun ve benim seçtiğimiz, yaptığımız şeylerin bir sonucu. Bu çirkin ve iğrenç dünyada ancak aptallar mutlu olabilir… Aptallar.. Ben akıllıyım her şeyi biliyorum ve ölüyorum. Bana öyle bakma! Korkuyla bakıyorsun.. Benden korkuyorsun, tiksiniyorsun değil mi? Beni tuhaf buluyorlar, ben de onları uyuşuk buluyorum.. Benim kafam seninki gibi küçük hesaplarla değil, nefretle, öfkeyle dolu. Sen bunu anlayamazsın! Öfke nedir sen biliyor musun? Ben öfke duydum. Benim için en değerli şey buydu. Nefret ettim, iğrendim, hepsi yıkılsın istedim. Hepsinden önemlisi, bu öfkem soğumasın istedim. Bunu başardım. Sen ise hayranlık ve özlem duydun. Hayran olduğun şeylere ulşamak için de anlamaya çalıştın. Ben anlamak istemiyorum! Anlayan öfke de duymaz! Ben oysa… Birden sustu… Başını yastıktan kaldırdı. “ Ben oysa aptalın tekiyim. Bu halimle bile gururlanacak bir şey buluyorum! Kendini beğenmiş bir aptal! Aptal gibi de ölüyorum! Akıllılar bir yolunu bulup yaşar.. Aptallar da ölür.. hayır yaşayacağım! Ne dersin iyileşebilir miyim? Başını arkaya yaslayarak aklından geçenlere ruhunu katmadan o telaşlı hiçbir zaman susmayan bilincin korkak tedirgin sinsi gevezeliğine aldırış etmeden bir uzun bir süre kıpırdamadan durdu. Arada bir, öğleden sonra aklına gelen o kelimeyi hatırlayarak, “Yaşıyorum’ diye mırıldandı. Sonunda hepsi alafranga olmak isteyen alaturka oldular ki bu da alaturkanın kendine özgü bir türüdür. Akhisar’da edindiği alışkanlıkla bayram namazı için Teşvikiye Camii’ne gitmiş, üşütmüş, öğleye doğru likör içmiş, öğle yemeğini fazla kaçırmış, uyuyamamış, bayram sohbetine fazla katılmamış, insanları ve kendini dinlemişti, bir bayram ikindisiydi şimdi; hiçbir şey eksik değildi, fazladan insana nem gibi yapışan ağır bir tatsızlık duygusu vardı. “Şimdi uykudan başka bir şey istemiyorum!” diye düşündü Cevdet Bey. Çenesini aşağı sarkıtarak, ama dudaklarını aralamadan keyifle esnedi, gözünden yaşlar fışkırdı. Sabrın sonu selamet. Ben buna inanmamayı öğrendim işte! Sana sabırlı olmayı öğretenlere inanma! Ben yalnızca kendime inanıyorum! Şu günlük hayat dediğin şey niye yüzeysel ve basit olsun dedi. Küçük mutluluklar diye küçümsediğin şeylerden niye insan kendini sakınsın? Günlük hayatın da kendine göre gösterişsiz bir şeyi bir şiiri var. Kimse kimseyi ciddiye almıyordu, kelimelerin hiçbir değeri yoktu. İnsan ölümü düşünmeyince bunlar gibi rahat olabilir, korkmaz endişelenemez! Her şeyi olağan karşılar bir şey yapması gerektiğini düşünemez. Yorganın içi gibi sessiz ve karanlık… İnsan gelip geçici heyecanlara kapılmayacak kadar sakin ruhlu ve becerikli olursa eskiyi biraz kıvırıp bükerek yeniye çevirebilir birçoklarının yenibaştan yapmaya kalkıştığı şeyi küçük ama zeki uzlaşmalarla zamana uydurulan eskinin içinden çıkarabilirdi. Bizde büyük değişmeler fazla göz almaz çünkü hep küçük ve sonsuz uzlaşmaların sonucudur. Eğer denge denen şey hayatın akışına kendini bırakmaksa. Eğer kolay mutlu olmaksa denge, biraz dengesizleştim galiba. Bedelini ödemeden hayatında derinlik arıyor diye düşündü. Tıpkı muhteşem bir Despot gibi doğu, gücü ve göz kamaştıran ışığıyla insanları yere çalar, orada daha yürümeyi öğrenmeden diz çökmek, konuşmayı öğrenmeden dua etmek zorunda kalır! Siz de uyuşamıyorsunuz tabii, siz de! Hiçbiriniz şu anda yaşadığımız toprağa göre değiliz, şeytan girmiş bir kere içinize ruhunuza aklın ışığı düşmüş artık yabancısınız ne yaparsanız yapın yabancısınız. Yaşadığınız dünya ile ruhunuz arasında uyuşmazlık var, bunu biliyorum. Hayatımı belirleyecek benden başka bir güç yok. Çok zeki bir insan olmadığımı da biliyorum artık. Ben senin ruhunu okuyor ve anlıyorum diyordu, sizi anlıyorum, siz inanmadan önce düşünmek, anlamak istiyorsunuz, bunu yaptığınız için de inanamıyorsunuz. Ama böyle mutsuzluktan kurtulamazsınız ki.. önce kendinizi duygularınıza bırakın! Önce inanın heyecanlanın, sonra aklınızı kullanırsınız. Bir aileyi kurmak ve ayakta tutmak kolay mıdır sanıyorsun? Geçmiş: Geçmişti ona gurur ve yaşama aşkı veren. Gelecek korkunç ve belirsiz bir şeydi. Zaman yavaş aksın istedi, her şey yavaş yavaş değişsin, yeni eskiyi hoşgörüyle karşılasın herkes çevreyi saran şu zamandan ve varlıktan hoşnut olsun, kimse kimseye fazla dikkat etmesin istedi. Ölüm çok kötü, ben de bir hiçim, onun yanında tam bir hiçim. Ağlayacak gibi oldu. Yüzünü buruşturdu, utandı. Ne kötü her şey boş. Şimdi ne olacak diye mırıldandı. İdealizm iyi bir şeydir ama bana kalırsa hayatta elle tutulur bir şey yapmak daha iyi bir şeydir. Hala bakıyorlar… ne okuduğumu öğrenecekler, halkımdaki düşüncelerini öğrenmek isterdim ama keşfedilmek hiç de hoş gelmiyor! Oraya sığındın.. peki niye buraya geliyorsun? Çünkü herkesin ne yaptığına bakacaksın. Herkesin ne kadar bayağı olduğunu görerek keyifleneceksin, sen buraya meraktan geldiğini söylüyorsun değil mi kendin? Buraya meraktan değil, işte bunun için beğenmemek için geliyorsun.. İnsan hem yaşayabilir hem alay edebilir mi? İnsan hem mutlu olur, hem de her şeyin gerçekte olduğu gibi kötü olduğunu açıklayabilir mi? İçimden geçenlerle kelimeler arasındaki uzaklık çok açıktı. Her şeyin budalalık olduğunu biliyor gene yaşıyorum. Karanlık ışık? Her şeye rağmen mutluyum, yaşadığım için doğaya minnet duyuyorum. On dakika sonra. hayır, her şey aptalca kimseye de mektup filan yazmayacağım sonuna kadar susabilmek isterdim ama biliyorum yapamam. Çünkü ahmağın tekiyim. Biraz yürüdükten temiz havayı içine çektikten sonra, kendini kirlerden arınmış temizlenmiş hissetti. Niye iniyorum aşağıya? Diye düşündü, hayatı görmek için. Diye mırıldandı. İnsanları günlük hayatı görmek, yaşamak için! Sonra, “ama yaşamak için değil ki o” diye düzeltti. Onlara katılamıyorum. Onlara katılamadığım için bazen sıkılıyorum. Kendimi beğeniyormuş gibi bir halim olmalı. O neşeye katılamadığım için kıskanıyorum onları. Eskileri bir bütün içinde sanmak eskiler kadar eski bir yanılgıdır, dedi geçmişi cennet sananlar böyle düşünür.
·
115 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.