Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur

Gönderi

144 syf.
7/10 puan verdi
·
11 saatte okudu
Unutulmuş insanlar, Sırp katliamları, Mostar ve postmodern kurmaca
YouTube kitap kanalımda Mehmet Yılmaz'ın Yola Düşen Gölgeler kitabını önerdim: ytbe.one/o73ZS-Wrw04 Yanımızdan öylece geçip giden insanların yüzündeki yaşanmışlıkları görmeye kendi hayatımızı düşünmekten hiç fırsat bulabildik mi?
Mehmet Y.
Mehmet Y.
bu kadar ticari imkansızlık ve zor koşullar içinde kıvranan edebiyat piyasasında bu konuları sizin yerinize düşünmüş. Kitabı okuyup hakkıyla inceleyen pek çok arkadaş var, ben daha çok bahsedilmeyen yönlerden kitaba yaklaşmaya çalışacağım. Eğer ben de herkesin dediğini dersem size ve kitabın yazarının gelecek ürünlerine kattığım bir şey olmamış olur, incelemeyi okumayı bitirdiğinizde boşa vakit kaybetmiş olursunuz. İlk önce 10 üzerinden 7 puanı hak eden olumlu kısımlardan bahsedeceğim kısaca. Yazar aslında benim de kafamı kurcalayan bir düşünce olan yanımızdan geçip giden ve hayatlarını hiç merak etmediğimiz insanların önemsiz görüntülerinin altında ne kadar yaşanmışlık barındırabileceğini aktarmaya çalışmış. Mehmet Abi'yle az çok sohbet edenler için geçmişte yaşadığı kişisel zorlukları, mesleğinden atılan ve hayattan kovulmuş gibi hisseden insanların yüreğinde bir gün mutlaka tecelli edeceğini düşündüğü adalet ve umut beklentisini, unutulmuşlukları ve vatanından ayrı hissetme duygusunu kitaptaki pek çok cümlede görebiliyorsunuz. Yazarın da 97. sayfada dediği gibi: "Ümitlenmenin iyi bir şey olup olmadığı konusunda kararsızım. Çünkü sizi hem hayata bağlıyor hem de tüketiyordu." İşte, yanımızdan öylece geçip gittiğini düşündüğümüz insanların hayatına bir üst anlatıcı aracılığıyla şahit etmek de umuta benzerdi, bizi hem onların hayatına bağlıyor hem de onların yaşantılarının derin kaosu arasında bizi tüketiyordu. Musa karakteri aracılığıyla reislerine sorgusuz ve sualsiz itaat hatta iman eden insanların aslında içlerinde ne kadar kötü insan olduklarını, ülkede politika konuşmanın ciddi bir sorun haline geldiğini, İstanbul takımı tutanların inadına ille de Samsunspor deyip de Mehmet Abi'nin bir otobiyografi misali yazılmış edebiyattaki yerel renk barındırma işlevini karşılayan satırlarını, Sırp faşizmi içerisinde direnen ve sadece cinsel anlamda değil, duygusal ve ruhsal olarak da tecavüze uğrayan pek çok insanın anılarını yazarın kalemi aracılığıyla içselleştirebiliyorsunuz. Çünkü bunlar etrafınızda her zaman olmuş, oluyor ve olacak olan hayatın tam da içinden olaylar! Yazarın amaçladığı da tam olarak bu, etrafınızda size dış görünüşüyle önemsiz gibi görünen insanlara kulak vermeniz, onların hayatlarına dokunmanız, anlaşılmanın kimseye ait olamadığı geçici bir hayatta onları kalıcı olarak anlamanız... Kitabın benim açımdan en çarpıcı bulduğum kısmı gitmeyi en çok istediğim yerlerden biri olan Mostar, Sarajevo ve Sırpların Büyük Sırbistan ideası kurma fikri çevresince masum insanlara, özellikle de kadınlara uyguladığı düşünsel ve fiziksel işkence. Bu yüzden en kilit karakter olarak Aida Spahiç'i belirtebiliriz. Mehmet Abi'yi bu yüzden seviyorum işte! Piyasa ve vitrin edebiyatında karşımıza yine birileri tarafından zorla, hatta ticari bir kaygıyla çıkarılan kitaplardaki klişeleşmiş ve klonlaşmış konular, cümleler yerine karşımıza tamamen kendine ait, özgün cümleleriyle çıkıyordu. Unutulmuş, görmezden gelinmiş, hayatlarına dokunulmamış, umursanmamış, kitaplarda ve tarihte adları bile geçmemiş isimsiz cesetlerle "Ben buradayım" diyordu! Mehmet Abi'nin Balkanlar coğrafyasına duyduğu hayranlık, masum insanları barındıran bir Sarajevo şehri perspektifi çizilerek anlatılıyor. Burada Gündüz Vassaf'ın Mostari adlı kitabından birkaç alıntı paylaşacağım. Vassaf Mostari kitabının 18. sayfasında der ki; "Mostar'da ne yaşamaya acelem var, ne de ölmeye." Evet! Sırp güçler tarafından sebepsizce öldürülen masum insanların ve Osmanlı-İslam tarihinin Avrupa'dan silinmeye çabasının da ne yaşamaya acelesi vardı ne de ölmeye! Ama sebepsizce öldürüldüler ve tarihin tozlu sayfalarında bir toz olarak kaldılar. Arkalarında kimleri bıraktıkları umursanmadan... Vassaf Mostari kitabının 21. sayfasında der ki; "Mostar sokaklarına soruyorum. Savaş ölüleri mezarda. Sakatlar nerede?" Evet, sakatlar nerede? İşte, siyasi ve sosyolojik kaos içerisinde ruhsal ve duygusal yönden sakatlanmış insanların hayatlarına Yola Düşen Gölgeler kitabında tanıklık ediyorsunuz. Savaş ölüleri mezardadır. Sakatlar ise Yola Düşen Gölgeler'dedir. Pek çok ülkeden turistin gittiği ve gezdiği Mostar ve köprüsünde Vassaf da yürüyüş ve davranışlarından insanların ülkeleri konusunda tahminler yapardı. Bu kitaptaki otobüste de biz, insanların kafasında saklı kalmış düşünceleri aracılığıyla bir otobüs mekanı içerisinden tümevarım yapılacak şekilde insanların yaşanmışlıkları konusunda tahminler yapıyoruz. Evliya Çelebi'nin de dediği gibi: "...nehr-i Neretva bir minare boyu süfladan akup enli nehr-i azim olmağile iktiza hasebiyle Koca Mi'mar Sinan böyle bir göz cisr-i tak-ı tumturak etmişdir. Seyyahan-ı cihan böyle tak-ı ali görmemişdir." Evet, Mostar ve Sarajevo pek çok yönüyle kalbi kırık şehirlerdir. Savaş döneminde hasar almış ve yıkılmış köprüleriyle, ruhsal ve cinsel tecavüze uğrayan pek çok insanıyla, çeşit çeşit yaşanmışlığıyla kalbi kırılmış şehirlerdir. Hatırlatıcı bir tutkal niteliği taşıyan kitaplar ise Mostari ve Yola Düşen Gölgeler cinsinden kitaplardır. Drina köprüsü yazarı Ivo Andriç'in de dediği gibi, "Mostar denince aklıma önce ışık gelir." Evet, benim de aklıma önce ışık gelir. Adaletsizlik, umutsuzluk, korku, adam kayırılma, haksızlık ve bu kadar siyasi kaos içerisinde bir ışıktır Yola Düşen Gölgeler kitabı. Mostar dağlarına haç dikip, "Biz buyuz" diyen Hristiyanlarla, bayramda her zamankinden çok kurban kesip, "Biz buyuz" diyen Müslümanların aitlik pehlivanlığının din kavramı kısıtından çıkıp insanlık mertebesine erişmesidir Yola Düşen Gölgeler kitabı. Yoksa Bosnalı mı olmak lazım Bosnalıların Neretva rengi gözlerindeki o masum ve acıklı bakışı anlayabilmek için? Haberiniz var mı Mostar Manifestosu'ndan? i.ibb.co/n6rRpkr/IMG-333... Düzenin son köleleri olan çocuklardan, gençlerden, unutulmuş ve hayatları üzerine yıkılmış kadınlardan? Ölmek istemiyorum deyip öldürmeyi de kabul etmeyen gençlerden? Mehmet Abi'nin de kitabında demeye çalıştığı gibi, haberiniz var mı insanların savaşlara karşı olmasından çok bütün savaşların insana karşı olmasından ve haklı savaşın yalan üzerine kurulu olmasından? Savaş ilan eden yaşlılardan, öldüren ve ölen gençlerden? Haberiniz var mı Einstein'ın dediği "Savaşa ve barışa aynı anda hazırlanılmaz" cümlesini siyasette geçerli kıldıkça savaşların azabileceğinden? Haberiniz var mı Seville Berberi'nin dediği, "Gülmeyi biliyoruz. Oynamayı biliyoruz. Yüzümüz kızarıyor. İrademizle, acıya dayanabilen, inancımız uğruna aç kalabilen de biziz. Ve daha emekleme çağındayız." cümlelerinden? Artık haberiniz var! Bu kadar olumlu içselleştirmeden sonra biraz da neden 3 puanı kırdığım kısmına geçelim. Yazar abim kitaba yaptığı #40348950 incelemesinde romanın postmodern bir roman olduğundan bahsetmiş. Ben bu romanı postmodern bir roman olarak nitelendiremem. Postmodern romanda Gencay Şaylan'ın kategorize ettiği gibi daha çok toplum değil sanatçının kendi bilinci belirleyicidir. Yola Düşen Gölgeler'de ise daha çok toplum bilinci ve kişilerin tikel düşüncelerinin topluma nasıl yansıdığını görmekteyiz. Gencay Şaylan postmodern roman için "Gerçek açık uçlu olarak kavranmakta ve gerçekliği yansıtma yerine belirsizlik ve kararsızlık esas alınmaktadır," demiştir. Fakat Yola Düşen Gölgeler kitabında gerçekler gayet net ve okuruna tarihsel süreçler biçiminde yoğrularak belirlilik ve kararlılık ilkelerince yansıtılmış. https://1000kitap.com/Nordavind'nın #41130029 incelemesinde belirtilen zaman konusundaki tutarsızlıklar postmodern edebiyatta zaten amaçlı ve bilinçli bir şekilde kurmacaya yedirilen zaman-mekan bütünlüğü olmamasını akıllara getirir. Bu yüzdendir ki, bu tutarsızlıklar ve zaman-mekan bütünlüğü olmaması konusu yönünden postmodernizmden çok çok az bir pay alabilir. Postmodern romanda çok net bir şekilde iletilmeye çalışılan bir mesaj söz konusu değildir fakat Yola Düşen Gölgeler'de Sırpların, Ortadoğu'nun katliamında yaşanan acılar, tecavüzler ve umursanmayıp geçilen insanların bize iletmeye çalıştıkları mesajlar var diye düşünüyorum. Yola Düşen Gölgeler'i kurmaca içinde kurmaca ve üstkurmaca bir roman diye nitelendirmek mümkün. Bu yüzden kendisini İrlanda Edebiyatı yazarı olan https://1000kitap.com/yazar/Flann-OBrien'in yazmış olduğu metinlerde kullandığı kurmaca içinde kurmaca oluşturmaya çalıştığını düşündüm. Postmodern romanda, postyapısalcı Julia Kristeva tarafından ortaya atılan metinlerarasılık özelliği de hatrı sayılır bir yer kaplar. Fakat Yola Düşen Gölgeler'de metinlerin anlamı başka metinler tarafından şekillendirilmez, tam tersine metinlerin anlamı kendi içlerinde içine kapanık bir şekilde kendi kendilerince şekillenirler. Yola Düşen Gölgeler, %40 postmodern ve %60 modern şeklinde tanımlanabilir. Bütününe bakıldığında akli kriterlere göre bir araya getirilen sistemli ve düzenli olay örgüsüne sahip olmamasıyla postmodernizme girebilir. Fakat karakterlerin kendi öyküleri kendi içlerinde sistemli ve düzenli olay örgülerine sahiptir. Bütünden bakıldığında postmodernist fakat detaylarda kesinlikle modernist izler taşımaktadır. Yola Düşen Gölgeler kitabının başını ve sonunu okuyanlar rahat bir şekilde algılayabilmiştir. Fakat postmodern metinlerde bu başı-sonu uçlarının netliği ortadan kalkması gerekir. Eğer ki yazar postmodern roman nitelemesini kullanacaksa, özellikle de kitabın başında ve sonunda okuruna bu postmodernliği daha net bir şekilde aktarmalıydı. Kitap aslında olay örgüsünün tek çizgide ilerleyen bütünlüklü hadiselerden ziyade birbiriyle organik bağı olmayan parçalardan meydana getirilmesi, kitabın sonunu meydana getiren olayların intizamsızca bir araya getirilmiş gibi görünmeleri dolayısıyla karakterlerin öyküleri bazında postmodern sayılabilir. Fakat yazar, kitabın sonuna kadar korumaya çalıştığı postmodern kaygıyı bir kenara bırakıp daha çok modernist bir başlangıç ve sonuçlandırmayı tercih etmiş. Oysaki bu türde sonucun nedenden daha önce gelmesi gibi bir durum söz konusudur ve bu da daha çok kronolojik zamanın olmaması ile alakalıdır. Bu yüzden karakterlerin kendi içlerinde yaşadıkları olaylar ve "nedenler" sonucu kendileri oluşturdukları için modernist üsluptadır. Kitabın detayları modernist olunca da bütününü de postmodernist olarak nitelendirmenin eksik olacağı kanaatindeyim. Kitabın esas postmodernliğini oluşturan olay ise anlatıcının "metne müdahale etmekten ısrarla kaçınması"dır. Zira Yıldız Ecevit'in Türk Romanında Postmodernist Açılımlar kitabında belirttiği gibi; “Geçmişin güvenilir/sağlam/ağırbaşlı yazarı, yerini, ağırlık/bilgelik sergilemekten hoşlanmayan, yaşamın anlamı konusunda kuşkulu olan ve okuru yönlendirmeyi aklından bile geçirmeyen oyunbaz bir kurgu sanatçısına bırakır." Yola Düşen Gölgeler kitabında da anlatıcı bize ne bilgelik sergiler ne de yaşamı konusunda net bir görüşe sahiptir. Başkalarının öykülerine dokunarak metne müdahale etmekten olabildiğince kaçınmaya çabalar. Üstkurmaca kullanımı biraz da muğlaklaştırılabilirdi, metinlerarasılık biraz daha sık kullanılabilirdi, postmodern romana ait olan parodi, pastiş ve ironileme tekniği ile ciddiyetin ironileştirilmesi ve alaya alınması biraz daha görünür olabilirdi. Yola Düşen Gölgeler kitabı üstte saydığım nedenlerin reaksiyonundan ötürü %40 oranında postmodern, %60 oranında modern bir kitaptır. Tuna'nın Türküsü kitabında gördüğümüz zamanlar arası geçişler ve kronolojik dengesizlik, Yola Düşen Gölgeler kitabında karakterlerin bir otobüs mekanında sınırlandırılmasıyla sağlanmış. Tuna'nın Türküsü kitabında farklı mekanlar ve farklı karakterlerin yine bir tesadüflük ile sonuçlanması vardı, Yola Düşen Gölgeler kitabında da kitap sonuçlandırılışının karakterlerin kolektifliği şeklinde cereyan etmesi ve ani oluşu yazar konusunda beni hem aynı sonucu görmeye hem de tesadüfiliği sorgulamaya itti. Bu hem olumsuz yönde anti-deneysellik hem de olumlu bir şekilde çizgi koruma şeklinde yorumlanabilir. Musa'nın hapis yıllarının daha detaylı bir şekilde anlatılmasını ve Türkiye için bir virüs olma niteliği taşıyan Musa karakterini kitapta daha çok görmek isterdim. Zira zorlanılırsa Musa karakterinden bir Vaas Montenegro, bir Tyler Durden gibi psikopat çıkarılabilirdi. Farklı bir kitapta Musa'nın daha derin bir antikahramanlaştırılması ile bu denenebilir. Abdullah Sami'nin sadece tek sayfada 0'dan tepeye çıkması yine hem olumsuz yönde "Ne çabuk oldu? Biraz detay yok mu?" şeklinde hem de olumlu yönde "Ülkede bu kişilikler zaten hep böyle çabuk kayırılıyor" şeklinde eleştirilebilir. Ben yine de Abdullah Sami'nin kurgusunun çok aceleye getirildiğini düşündüm. Kitabın 30. sayfasında Yunus Emre için belirtilen; "Hiç şüphe yok ki samimi bir Müslüman ve hatta dindardır. Ancak onun 13. asır Müslümanlığındaki anlayış ve yorumları bugün dahi muhtaç olduğumuz, anlamak zorunda olduğumuz bir kavrayıştır. Çünkü içinde iman, merhamet, sevgi, insanlık, hoşgörü gibi değerli taşır." cümleleri kitap için 1 puanın daha gitmesine sebep oldu. Çünkü vitrin edebiyatında bizim önümüze ısrarla çıkarılan klasik Livaneli ve Şafak edebiyatında kullanılan klişe cümleleri hatırlattı. Artık roman kurgusu içerisinde tasavvufi bir karakterden bahsedilmesinden gına geldi diyebilirim. Cemre Demirel, Bir Başka Din: Tasavvuf adlı kitabında, ayrıca Fuat Köprülü'nün tekke edebiyatı dediği şeyin Yunus Emre'nin eserleri olduğunu ve Yunus Emre hakkında "Şu an dahi en bilgilisinden en cahiline, yoldan geçen 100 kişiye Mevlana'yı veya Yunus Emre'yi sorsanız, bunların sanırım 99'u bu kişiler hakkında güzel şeyler söyler. Zira yüzyıllardan beri öyle sahte bir "hoşgörü, ne olursan ol gel, kardeşlik" imajı vardır ki bu şahsiyetlerin, bu tabuyu yıkmak çok zordur." cümlelerinden bahsedildiğini görebiliriz. Bu yüzden Yola Düşen Gölgeler kitabında hem Aliya İzzetbegoviç hem Atatürk hem de Yunus Emre gibi isimlerin aynı çatı altında toplanması biraz abes olmuş. Zira Atatürk 1925 yılında tekke ve zaviyelerin kapatılması kanununu çıkararak sadece bu tekkeleri ve tarikatları kapatmakla kalmamış, aynı zamanda şeyhlik, dervişlik, müritlik gibi tasavvuf öğretilerini de yasaklamıştır. Yoksa Yola Düşen Gölgeler'de sayfalarca yer kaplamaz Yunus Emre. Sadece bir kısımda geçtiği için içine düşülen çelişkiyi belirtmek istedim. Kitabın kapağından da kısaca bahsedelim. Gerçekten güzel bir kapak. Postmodernliği yansıtan ve metne bulaşmayı tercih etmeyen o gizemli anlatıcının İstanbul-Ankara yolculuğu imgesi aracılığıyla İstanbul parantezinde karartılması sağlanmış. Çok, çok yerinde. Renkler ve çizgilerin kullanımı, otobüsün geçtiği ve içinde barındırdığı hayatların zikzaklı bir labirent gibi oluşunu hatırlattı. Gayet postmodern ve düşündürücü bir kapak diye düşünüyorum. Mehmet Abi'ye tavsiyelerim: - Kurgu içerisine daha fazla kurgudışı cümleler, anlatı şeklinde yedirilebilir. Değerli ve unutamadığın düşüncelerin var ve bunları daha fazla göstermekten çekinmemelisin. Bazen bizi kurgudan dışarı atıp tamamen düşünce dünyanla da buluşturabilirsin. - Klişeleşmemiş konulardan ve hiç kimsenin bahsetmeye çalışmadığı bu tür umursanmamış insanlardan devam edebilirsin, zira okuması gerçekten keyifli ve düşündürücü oluyor. Senin sayende ne kadar şey öğrendim. - Hiçbir zaman bu temiz ve iyi kalpliliğini kaybetme. Sen bu site ve bu ülke için bir umutsun. Aida'nın bahsettiği umut sensin. - Karakterlerin yaşadığı psikolojik buhranları biraz daha detaylandırabilirsin. Musa gibi bir psikopatı, Abdullah Sami gibi Sadık Hidayet'in Hacı Agasına benzeyen bir dalkavuğu daha da uçlara götürebilirsin. Roman kurmacalarında okurlar uçlarda dolaşmayı severler. Bizi bir sayfada saf bir nefretle, bir sayfada detaylı betimlemelerle birlikte yoğrulmuş sevgiyle buluşturabilirsin. - Kurgu arasında geçişler daha çok olabilir, karakterler illa ki en sonda buluşmayabilir. Tuna'nın Türküsü ve Yola Düşen Gölgeler'de karakterlerin en sonda bir şekilde ortaklaşması durumunu, bir diğer kitabında ortaklaşmama sağlayarak okurlarını şaşırtabileceğini düşünüyorum. Metinlerarasılık işlevini daha çok kullanabilirsin. - Daha çok mekan ve mimari tasvirler konusuna göz atabilirsin, zira insanlar mekanlarla insansılaşır, mekanlar da insanlarla mekansılaşır. Balkan ve Türk mimarisini kitaplarda çok daha fazla kullanabilirsin. Zira o kadar karakter görüyoruz fakat karakterler Türkiye ya da Balkan şehirlerinde gibi değiller. Daha çok sınırları belirtilmemiş X şehrinde gibiler. - Aşkta aslolanın akıl değil his olduğunu söylemişsin fakat bence akıllıca bir kalptir aslolan. Akıl süzgecinden geçmeyen sevgi insanı çok saflaştırabilir ve bu da tehlikeye sürükleyebilir. - Kitapta geçen 3 adet yazım yanlışını sana mesaj olarak attım. - Okurların tarafından sevildiğini bil, içindeki iyi insan olma özelliğini hiçbir zaman kaybetme. Ölümün olduğunu ve iyi işler yapmamız gerektiğini sen de benim gibi biliyorsun. Bu yoldan devam et, yoluna her zaman daha fazla güzellik çıkacaktır. Nice Mehmet Yılmazlı kitaplara... Bu incelemeyi yazarken kullandığım kaynaklar; Gündüz Vassaf - Mostari Cemre Demirel - Bir Başka Din: Tasavvuf arsizsanat.com/postmodern-roma... openaccess.inonu.edu.tr:8080/xmlui/bitstream... edebiyat.k12.org.tr/kavramlar/%C3%9...
Yola Düşen Gölgeler
Yola Düşen GölgelerMehmet Yılmaz · Roza Yayınevi · 2019167 okunma
··
1.575 görüntüleme
Mehmet Y. okurunun profil resmi
Sevgili Oğuz, Değerlendirmeni birkaç kere okudum, emin olabilirsin daha çok okuyacağım da. Artık nasıl bir tarikata denk geldiysek, okurlarla yazar aynı platformda yazışıyorlar, benim açımdan şahane bir şey. :)))) Kitabı okuduğun için çok teşekkür ederim. Tuna’nın Türküsü’nün çok beğenmiş bir okur olduğun için bunu daha çok beğeneceğini düşünüyordum. En azından puanlama adına. 7 puan için yorumumu yaptım, biliyorsun. Eurovision’da Azerbaycan’dan düşük puan almış Türkiye gibi hissettim kendimi. :)) Başta da belirttiğin gibi pek kimsenin değinmediği kısımlara eğilmişsin. İyi de yapmışsın. Olumlu kısımlarla ilgili cümlelerini memnuniyetle okudum. Aida Spahiç tespitin beni sevindirdi. Anlaşılmak güzel bir duygu, eksik olma. Buraları hızlı geçiyorum. Kırılan bir puan, benim kitapla ilgili yazdığım bir sunuşta, postmodern bir roman ifademden olmuş. Mükemmel bir şekilde anlattığın postmodernist roman kavramını okudum. Ben alaylı bir yazarım, eğitim anlamında edebiyatçı değil coğrafyacıyım. Bu nedenle ifademi şöyle düzeltmek isterim, “bu postmodernist tarafları da olan bir roman… Şimdi al mektuplarını, ver puanımı :) Yani, eksinin romandan değil benim izaha muhtaç bir ifademden kaynaklı olduğu anlaşılmıştır… Tesadüfilik kavramının geçtiği paragrafına istinaden şunu diyebilirim. Birbirinden bağımsızmış gibi duran hadiseleri anlatıp, en sonunda onları birbirine bağlamayı seviyorum, bir bakıma tarzım bu. Çünkü kadere inanıyorum. Bireysel olarak kaderimiz var ancak bunlar başka kaderlerle iç içe. Yani şöyle düşünelim Hitler diye bir adam olmasaydı, milyonlarca insan ölmeyebilirdi. Ya da bugün bir ülkeyi yöneten kişinin politikaları, herkesin hayatını etkilemiyor mu? Halbuki, o bir birey. Doğmasa, seçim kaybetse, şu olsa bu olsa… Musa derinlikli gidebilirdi belki, bu bir tercih tabii. Psikiyatr bir okurumdan mesaj aldım iki gün önce. Teknik bazı ifadeler dışında Musa, Abdullah Sami, adının Demet olduğunu söyleyen kız ve pek çok psikolojik vakada çok başarılı olduğumu yazdı, sevindim tabii. Ama Musa bir Hakan Günday roman tiplemesi gibi olamazdı benim hikayemde. Tyler Durden ise hiç değil tabii :) Bildiğimiz it Musa bu... Yunus Emre örneğine eksi vermenin sebebi popüler romanlar ve tasavvuf karakteri olması imiş. Gelgelelim Yunus burada başrolde değil, bir hatırlatma aracı. Ben onu bir mutasavvıf olarak görmüyorum zaten, bizim Yunus’tur. Tuna’da da ondan birkaç dize kullanmıştım. Yunus'un modern zamanlarda bir emsali yok maalesef. Atatürk, Aliya, Yunus gibi isimlerin bir arada olması bence bir çelişki değildir. Kaldı ki Ömer için Atsız’la Sabahattin Ali de bir arada. Atatürk’ün hangi şartlar altındaki tekke, zaviyeleri kapattırdığı ortada. Haksız sayılmaz. Hele laiklik konusunda tamamen haklı benim gözümde. Aliya, Bosna savaşları sırasında insan kalabilen politikacının belki de tek örneğidir. Asker olmasına rağmen barışçı bir lider olan Atatürk de benzer özellikler taşır. Tabii bunlar kişisel görüşlerim. Roman tekniği içinde vermeye çalıştığım şeylerdi. Kapağı günlerce çalıştılar, özel olarak. Beğenmen yayınevindeki arkadaşımızı çok sevindirir sanırım. Tavsiyelerini büyük bir özenle okudum, aldım, sakladım. Eksik olma. İmla konusundaki üç notunun ikisinin sebebini yazdım sana, üçüncüyü düzeltiriz elbet. ( Merak edenler olursa diye yazıyorum, ben bencil yerine benci kelimesinin özellikle tercih ettim. Bir “hissi” var, duygusal anlamında… ) Hoşça bak zatına...
Oğuz Aktürk okurunun profil resmi
Sevgili Mehmet Abi, En güzel tarikat bu olsa gerek, gerçekten hem ben bir okur olarak çok şanslıyım hem de sen bir yazar olarak çok şanslısın. :) Tuna’nın Türküsü okuduğum zamanlar pek kitap okumuş biri değildim, o zamanki okumam gerçekten 10 puanlıktı çünkü aklımın Tuna Nehri’nde kalmış olduğu zamanlardı. Birkaç defa da dediğim gibi, eğer sen postmodern roman demeseydin bu kitabı kimse postmodern roman olarak algılamazdı bence. Hatta ben bu etiket dahilinde okumamı yaptım. Çünkü kitabın sahibi sensin ve sen böyle diyorsan biz de böyle kabul etmeliyiz gibi bir algıda okurduk mutlaka. O yüzden o ifadeni görmesem tabii ki 8 puandı. :) Kader konusunda dediğini anladım yukarıdaki tavsiyede de yeni düzenleme yaptığım gibi belki bu kader başka kitaplarında Mehmet Yılmaz’ın tarzına artık alışmış okurları tarafından aynı şekilde tezahür etmeyebilir. Farklı sonlar veya ucu açık, tartışılabilecek sonlar bırakabilirsin okuruna belki. Tabii yine de son karar sana aittir her zaman. Psikiyatr gibi farklı mesleklerden okurlarının olmasına çok sevindim abi. Böyle olunca farklı farklı kollardan eleştiri ve yorum alabiliyorsun, gerçekten şanslısın. Onun bu konudaki bilgisi daha yetkin olabileceğinden dolayı onun dedikleri tabii ki psikolojik açıdan daha iyi bir referans olacaktır. Yunus Emre’yi bir hatırlatma aracı olarak kullanmak tabii ki senin tercihindir abi, ben de seni bu çok satan Türk Edebiyatı kitaplarındaki klişe mevzulara girmeyi tercih etmeyen bir yazar olarak tanıdığım için ondan öyle bir yorumda bulunmak istedim. Tavsiyelerde demiştim ya, belki bu kurgudışı konularla ilgili görüşlerine biraz daha fazla yer verebilirsin. Çünkü bazı insanlar kitapları artık alıntıların derinliği ve kitapların yandan yandan verdiği düşünsel mesajlar için bile okuyabiliyor. Victor Hugo, Hakan Günday gibi yazarlar kurguya paralel olarak giden 1-2 paragraflık düşünce serpiştirmelerini çok severler. Tavsiyelerime değer verdiğin için teşekkür ederim abi, sen de eksik olma. Nice kitaplarını görürüz daha inşallah. Allah’a emanet...
6 sonraki yanıtı göster
Bu yorum görüntülenemiyor
Mehmet Y. okurunun profil resmi
Eline sağlık kardeşim. Çok kapsayıcı bir inceleme olmuş. Geniş bir yazı yazacağım. Yazdıklarının bir kısmına katılmamakla birlikte olumlu, olumsuz bütün değerlendirmelerini aldım, kabul ettim. Çok kısa üç şey söyleyeyim: Kesilen puanlar ben bir yazımda "postmodern romandır" dediğim için olmuş sanki. Yani eksiklik romanda değil, onu sunuşumda olmuş. Öyle algıladım. Mimari konusunda, Tuna'nın Türküsü'nde pek çok detay vermiştim. Çünkü o bir Balkan romanı gibiydi. Burada ise odaklandığım şey mekan değil, insandı. Ayrıca incelemende "Mostar" demişsin ancak ben Sarajevo'yu anlatmıştım. O da mimari konusunda sende bir "Köprü" beklentisi oluşturmuş olabilir mi? Tavsiyelerin harika, sağ olasın...
Oğuz Aktürk okurunun profil resmi
Evet abi, sen o "postmodern roman" nitelendirmesini söylemeseydin 8 puan verecektim. :)) Nedenlerini zaten yukarıda detaylıca belirttim. Eğer roman hakkında böyle bir nitelendirme yapmasan bence okurlar bu romanı postmodern bir roman olarak düşünmezlerdi. Tuna'nın Türküsü daha bir Balkan kokuyordu, haklısın. Bu romanda daha çok "insan" odağını gördüm senin de dediğin gibi. Ayrıca evet, Sarajevo'dan bahsedildiğini biliyorum fakat Sarajevo konusunda bilgilerim kısıtlıdır. Evde de Mostar kitabı olduğu için benzer acılara köprülük etmiş bir şehri kullanmak istedim. Yani sen Sarajevo'yu anlattın ben de Mostar'ı anlattım, kitap ve incelemeyle birlikte Bosna-Hersek oluşturduk beraber. :) Bundan sonra daha iyi kitaplarla karşımıza çıkabileceğini biliyorum, sevgilerimle abi...
Bu yorum görüntülenemiyor
Nilüfer okurunun profil resmi
Ne yazacağını gerçekten merak ettiğim dört kişiden biriydiniz. Şu ana kadar okuduğum en faydalı inceleme olduğunu düşünüyorum. Elinize sağlık. Bakayım kalan diğer iki kişi ne yazacak. Ben bir yazar olsam en çok size teşekkür ederdim. 😊
Oğuz Aktürk okurunun profil resmi
Mehmet Abi "postmodern roman" demeseydi bu incelemenin en az yarısı olmayacaktı, iyi ki öyle demiş. Dünden beri mesajlarda puan pazarlığı yapıyoruz:))) Çok teşekkürler dedikleriniz için Nilüfer Hanım.
5 sonraki yanıtı göster
Gamze Ö. okurunun profil resmi
Eline sağlık Oğuz, iyi ki senden önce inceleme yazmışım diye mutluyum şu an:)) Musa ve Tyler Durden ı aynı cümlede kullanmaz mısın lütfen?! Tyler toplumun materyalist yaşam anlayışına ayak uyduramamış ve toplumun bir kısmını kangrenleşmiş gördüğü için çoğunluğu kesip atma yanlısı.. Adamın bir felsefesi var, fikirleri doğru ama eylemleri.. tartışılır diyelim. Musa ise saf kötü, hiçbir şekilde düzeltilemez, topluma kazandırılamaz bence. Tek derdi güç ve o güce sahip olmak. Başka kaygısı, isteği yok, insanları umursamayan onlara değer vermeyen bir tip. Babasını bile korkutan ürkütücü bir doğası var. İyi ki daha fazla yer verilmemiş yoksa cinnette çığır açacaktım! Bak yine aklıma geldi asabım bozuldu...
Oğuz Aktürk okurunun profil resmi
Zaten dedim ya, biraz daha zorlanılsaydı o yöne doğru kayabilirdi. Ben hiç kimseyi "hiçbir şekilde düzeltilemez" şeklinde görmem. Zebercet'e de insanlar hiçbir şekilde düzeltilemez şeklinde yaklaşmışlardı. Oysaki onu anlamak isteselerdi, sadece para üstünü almak, otel işlerini halletmek gibi günlük işlerle onun karşısına çıkmayıp 1 kişi onu dinlemek isteseydi belki o da düzelirdi. Topluma kazandırmak ütopik olabilir fakat düzeltmeyi imkansız bulmam. Ben Musa'nın daha bir antikahramanlaşmasını görmek isterdim ama bu Mehmet Abi'nin anlatmaya çalıştığı mesajların önüne geçerdi muhtemelen. Bu yüzden başka bir kitap için öneri verdim. Kinyas ve Kayra gibi Musa ve Tyler. :))
3 sonraki yanıtı göster
Bu yorum görüntülenemiyor
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.