Gönderi

.... Ama, İkdâm gazetesi çevresinde toplanan bu Türkçülerden özellikle Fuad Râif Bey’in, Türkçe’yi yalınlaştırma konusunda yanlış bir görüşü izlemesi, Türkçülük akımının değerden düşmesine yol açtı; bu yanlış görüş, “tasfiyecilik” düşüncesiydi. Tasfiyecilik, dilimizden Arap, Acem köklerinden gelmiş bütün sözcükleri çıkararak, bunların yerine Türkçe köklerden türemiş eski sözcükleri ya da Türkçe kökten yeni edatlarla yapılacak yeni Türkçe sözcükleri yerleştirmekten başka bir şey değildi. Bu kuramın uygulamasını göstermek üzere yayımlanan kimi makaleler ve mektuplar, zevk sahibi olan okurları tiksindirmeye başladı. Halk diline geçmiş olan Arapça ve Farsça sözcükleri Türkçe’den çıkarmak, bu dili en canlı sözcüklerinden, dinsel, ahlâksal, felsefî terimlerinden yoksun kılacaktı. Türkçe köklerden yeni yapılan sözcükler, dilbilgisi kurallarını alt üst edeceğinden başka, halk için yabancı sözcüklerden daha yabancı, daha bilinmezdi. Bundan dolayı, bu akım dilimizi yalınlığa, açıklığa doğru götürecek yerde, anlaşılmazlık ve karanlığa doğru götürüyordu. Bundan başka, doğal sözcükleri atarak, onların yerine yapay bir Türk Esperantosu[45] oluşturuyordu. Ülkenin ihtiyâcı ise böyle bir yapma Esperanto’ya değil, bildiği ve anladığı, alışılmış (olan) ve yapay olmayan sözcüklerin bileşiminden (oluşmuş) bir anlaşma aracına idi. İşte bundan dolayı, İkdâm’daki tasfiyecilik akımından, yarar yerine zarar (ve) ziyan doğdu.
·
1 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.