Gönderi

Spinoza o kadar "günlük hayat" içindedir ki, onu okuyup "anlayamadım" demek insanın düşünme gücünün ne kadar ör­selendigini dışa vuracak kadar büyük bir felakettir. Bir Hegel'i "anlayamamanız" sizin için artı bir puan olabilir. Hiç degilse "olumsuzun" yüceltildigi, nefret edilesi ve Nietzsche'nin deyi­miyle adamı "tarihin tekne kazıntısı" haline getiren bir duygu­dan kendinizi -bilmeden de olsa- kurtarmış olursunuz. Oysa Spinoza felsefesinin işleyiş tarzı, onun mutlaka kavranır olmasında yatar. Böyle bir felsefenin kavranamaması demek, düşü­nememek anlamına gelir. Bunun nedeni, Spinoza'nın düşün­ meyi çok geniş bir anlamıyla ele almasıdır: Varoluşun sıfatından biri olarak düşünce... Bu ne demektir? Açıkça söylemek gerekirse, Spinoza'da düşünce ya da genel olarak fikir denilen şey, varolan şeylerin bir özelligidir, onları kavrayan varlıgın ya­ni Descartes'in Cogito'sunun bir ayrıcalıgı degildir. Her cismin, şu kibrit kutusunun bile bir "fikri" vardır. O, yalnızca insandan farklı olarak bu fikri "bilinç" alanına taşımaz. Başka bir deyişle, kendi hakkında bilinç sahibi değildir. Oysa insan, belki de ne yazık ki diyecegiz, kendi hakkında bir "fikir" sahibidir.
··
60 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.