Gönderi

Dışarıda gökyüzü gene büyük bir gümbürtü koparmış ve yağmur sanki tek bir yığın halinde dökülürcesine gürüldemeye başlamıştı, ihtiyar, vakti olabildiğince geçirdikten sonra, şapkanın çuhasından suyu sıkıp elinin bu işe yatkın olduğu belli olan birkaç hareketle asıl şekline soktuktan sonra, başının üstüne koyup düşünceli bir tavırla 'palinka'sını kafaya dikti. Şimdi, atları tutup karanlıkta soluğunu tuta tuta, ta ezelden beri kimseciklerin kullanmadığı (ayrıkotlarının bürüdüğü, zararlı otların kapladığı), kaderine terk edilmiş yolu aramaya koyulduğundan beri atların telaşlı suratları, ne olduğunu anlamadan durup durup arkalarındaki çaresiz ama kararlı sahiplerine bakarak önünde ilk kez parlamıştı; sağrılarını sinirli sinirli salladıklarını görüyor, hırlayan solumalarını ve at arabasının kış yolundaki tehditkâr, içi su dolmuş çamurlu çukurlardan geçerkenki içler acısı gıcırtısını duyuyor ve kendisini arabanın oturağında ayağa kalkmış, elinde dizginlerle neredeyse diz boyuna gelmiş çamurda karşısından delip geçen rüzgâra karşı olabildiğince gerilmiş vaziyette görüyor ve ancak şimdi, onlar olmadan asla yola çıkamayacağına, onu bu işe zorlamış olabilecek “onlardan başka güç olmadığı"na, aslında gerçekten yalnız şimdi inanabiliyordu, biliyordu; çünkü şimdi artık bunun doğruluğundan emindi -öyle ya- kendisini hemencik tıpkı bir erin savaş meydanında, komutanının emir vereceğini hissedince, birisi kendisine komut vermediği halde atıldığı türden bir büyüklüğün gölgesinde görüyordu.
Sayfa 106 - IV, Örümceğin İşi - I, Sekiz şeklindeKitabı okudu
·
19 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.