Gönderi

Burkay lanetlendi ve dünyaya Selim Pusat olarak yeniden döndü.
Güntülü biraz düşündükten ve eli ile saçlarını o zarif hareketle düzelttikten sonra ahenkli sesi ve düzgün söyleyişle bir şiir okumaya başladı: Sevda gibi bir gizli emel ruhuna sinmiş; Bir haz ki hayalden bile üstün ve derinmiş. Gökten gelerek gönlüne rüzgar gibi inmiş, Bir sır ki bu,ölsen bile asla açamazsın… Anlatması imkansız olan öyle bir an ki, Hülyadaki ses varlığının gayesi sanki… Bak emrediyor: Daldığın alemden uyan ki, Mutlak seveceksin beni,bundan kaçamazsın... Şiiri dinlerken, kızın sesinin, karanlıktaki sesin ahengine benzeyen güzelliğinden sarhoş olan Pusat son mısraı dinleyince yıldırımla vurulmuşa döndü ve ızdırabını belli etmek istemeyen bir yaralı gibi bakarak: - Bu şiir kimin?,diye sordu. Güntülü en tatlı gülümseyişle bakıyordu: - Bilmiyor musunuz? - Bilsem sorar mıydım? Genç kızın gülümseyişi dudaklarında söndü: - Bu şiir sizin değil mi? Pusat hayretle durarak Güntülü’ye döndü: - Benim mi? Ne zaman yazmışım? Kızın gözleri vahşi parıltılarla ışıldamaya başlamıştı. Selim, çok iyi tanıdığı bu parıltılara bakarken, bakıp da unutulmuş bir noktayı çözmek için bir ruh kasırgasında bunalırken, Güntülü, o geceki görünmeyen kadının sesiyle cevap verdi: - Unuttuğunuza göre bin yıl önce yazmış olacaksınız. Bin yıl…
Ruh Adam
Ruh Adam
·
18 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.