Gönderi

* Şiiliğin özellikle Fatımiler zamanında güçlenmeye başlamasından sonra Sünni geleneğin güçlenerek yeniden ayağa kalkmasına yol açan, Sünni olan ve kuşkusuz Şia karşıtı Selçukluların yükselişi olmuştu. Selçuklular bakımından Fatımilere karşı yürütülen dini ve politik muhalefet, bir arada yürüyordu. Bu durum, Sünni faaliyetlerine ve kurumlarına güçlü bir devlet desteği verilerek sağlamlaştırılıyordu. 10. yüzyıla gelindiğinde, İslam’da yer alan iki ana geleneğe paralel olarak başka bir gruplaşma ortay çıkmıştı. Daha kendi başına, daha az örgütlü olmasına karşın uzun vadede büyük bir öneme sahip olmuştu. Sufilik, İslam’ın Hint geleneklerine ait birçok şeyin, özellikle hem Hinduizm’de hem de Budacılıkta geliştirilmiş olan meditasyon tekniklerinin ve guru fikrinin, içerilmiş olduğu büyük ölçüde bireysel ibadete dayalı olan ve mistik bir biçimiydi. Çeşitli Sufi şeyhlerinin etrafında toplanan yarı manastırımsı hankâhlar (tarikat merkezi) gelişti. 11. yüzyılın sonlarına gelindiğinde bazı hankâhlar büyük Sufi pirlerinin türbelerine dönüşmüş ve ziyaret yerleri haline gelmişti. Öğrenciler seçtikleri şeyhe tam bir itaat içinde yaşayan müritlere dönüştüler. Sufiliğe kabul edilme koşulları daha ayrıntılı olmaya başladı ve farklı Sufi geleneklerinin içinden dini kardeşlikler veya tarikat’lar ortaya çıktı. Bunlar İslam davasının kutsal savaşına duyulan gazi bağlılığıyla ilişkili olarak özellikle sınır bölgelerinde giderek önemli olmaya başladılar.
Sayfa 372Kitabı okudu
·
1 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.