Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur

Gönderi

90 syf.
10/10 puan verdi
Çevremden gizlenerek -korkarak- korkuma karşı zor kullanarak - içten içe ve çok derinden sarsılarak- neredeyse yasadışı bir mücadeleydi yazı yazmak benim için... (Asım Bezirci ile olan bir söyleşi, Soyut Dergisi, 1965) Evet geldik Yanık Saraylar'a çıktığı günlerde edebiyat otoritelerini yıkan, yıktığı için hazmedilemeyen ve bir sürü saldırıya maruz bırakılan Yanık Saraylar'a.... Her incelememde Sevim Burak'ın çok değerli bir yazar olduğunun altını çiziyorum. Temin edebildiğim kitaplarının üzerine bir şeyler yazmak da o yüzden bir ödev benim için. Bir yazarın unutulmuşluğunun önüne bir nebze geçebilmek için onu sürekli hatırlatmak, onun üzerine elden geldikçe yazmak gerekiyor yani en azından değerini kavrayan her okurun öyle yapması gerekmektedir. Sonradan Aysel Kudret ismini alan annesi Marie Mandil Bulgaristan’dan Türkiye’ye göç etmiş bir Yahudi’ydi. Babası ise Mehmet Burak adlı bir gemi kaptanı. 21 Yaşına kadar Kuzguncuk’un tepsindeki evlerinde yaşadı. Yahudi toplumunun arasında yıllarını geçirdi ve oradaki hayatının etkilerini metinlerine yansıttı... "Hikayelerimin üstünde biri gibi, değildim. Hikayelerimin hikaye oluncaya kadar başından geçenler benim başımdan geçenlerdi. Örneğin, yazdığım kelimelerin Oda-el çantası-teneke-masa-igne-tramvay'ın karşılığı kendimdim... Yazarken, zaman geçiyor, boyuna değişiyordum-nesne'lerle birlikte." (Kitap-lık no. 71 Nisan, 2004) Yanık Saraylar kitabından yer alan öyküler alışılmış düzyazı dilinin ötesine geçen bir nitelik gösterirler. Metnin içinde dil kuralları zorlanır; cümleler kırılır, sözcükler büyük harflerle yazılır, sözcükler ve cümleler tirelerle ayrılır. Başka bir deyişle metin bir parçalanma süreci içinde gelişim gösterir. (Yaşama Teğelli Öyküler, Seher Özkök sayfa 38) Yanık Saraylar ilk yayınladığı zamanlarında Sevim Burak'a getirilen en büyük eleştirilerin başında hikayelerini gerçeküstü/fantastik bir yapıda oluşturduğu üzerinedir. Sevim Burak ise bir röportajda: "Gerçeküstücü değilim. Hikayelerimde gerçeküstü gibi görünen parçalar, kişilerimin ve benim gerçeklerimle ilgilidir." Yazarı inceleyen kişiler buna şaşırtmayacaktır çünkü Sevim Burak kendisi için şöyle demektedir: "Yazdıklarının konusu kendi kendisi olan bir edebiyat benimki.." Bu da insanların kalıplar üzerinden eleştiri getirme geleneğine Sevim Burak tarafından getirilen bir eleştiridir. Unutulan bir şey var Sevim Burak'ın iç dünyası ve bu iç dünya hiçbir edebi akıma sığmayacak kadar büyüleyici bir dünya ki kendisi de hiçbir akıma ait olmadığını ve onu sadece tek tek yapıtların ilgilendirdiğini ifade eder. "Modern toplumlarda okuma kesinlikle nötr bir kategori değil, toplumsal ve kültürel dışlama mekanizmalarını korumaya çalışan bir seçkinleşme kategorisidir. Belli okuma tarzlarının meşrulaştırılması ve ayrıcalıklı metinlerin kanonlaştırılması statü belirlemeyle, toplumsal ayrıcalıklar atfetmeyle ve toplumsal tabakalaşmanın korunmasıyla bağlantılıdır." (Jusdanis, Gregory, Gecikmiş Modernlik ve Estetik Kültür, Metis Yayınları s 103) Lütfen incelemede buraya kadar gelenler bu parçayı tekrar okuyup üzerine düşünsün ve okuma kültürlerine dönüp baksınlar. Okumalarınızı kim yönlendiriyor? Sizin bu yolda rolünüz nedir? Bu soruları kendiniz için cevaplandırın. Edebiyat dünyasında meşrulaştırılmayan her yazar mevcut otoritenin ve mevcut tabakalaşmanın dağılmaması için göz ardı edilir. Sevim Burak bu yazarlardan biri onun yok sayılmasının nedeni sadece aykırı edebiyatından kaynaklı değildir, o bir kadındır ve biz kadınların başarısını yok saymayı toplum olarak çok iyi bir şekilde becerebiliyoruz. Türk Edebiyatında kanonlaşma milliyetçilik, dinsel kimlik ve erillik kategorileri üzerinden yaşanmaktadır. Özellikle Tanzimat edebiyatında sesini duyurmaya başlayan kadın yazarlar, alışılagelmiş eril düzeni aşıp edebiyat otoritelerinin gözüne çarpma konusunda çaba göstermek zorunda bırakılmıştır. Fatma Aliye, Emine Semiye ve Nezihe Muhiddin gibi yazarlar o dönemin erkek yazarından sonra dikkate alınanlar olmuşlardır. Edebiyat kitapları da yenileşme dönemi edebiyatçıları sıralarken kadın yazarları en sona koyarak eril edebiyatın üstünlüğünü meşrulaştırmıştır. Sevim Burak'ın diğer kadın yazarlardan ayrılan yönü sadece cinsiyet farklılığı yüzünden ayrıma tabi tutulması değil aynı zamanda milliyetçilik ve dinsel kimlik farklılığını da kimliğinde barındırmasıdır. Gregory'nin tanımına bakarsak kültürel dışlanma mekanizmasının en büyük kurbanlarından biri de Sevim Burak olmuştur ifadesini rahatlıkla söyleyebiliriz. Yanık Saraylar... Kitap altı öyküden oluşmaktadır. İlk öykümüz: Sedef Kakmalı Ev Öykünün kahramanları; Nurperi Hanım ile Ziya Bey'dir. Ziya Bey ölmek üzeredir ve tüm öykü boyunca okura onun ölümünün arka planda yer aldığı bir zamanlar arası yolculuk yaşatılır. Öyküde Ziya Bey ile Nurperi Hanım'ın ilişkisi net olarak verilmez aralarında bir evlilik bağı mı anlaşmalı bir cinsel birliktelik bağı mı olduğunu Sevim Burak net bir şekilde okura yansıtmaz. Bu öyküden kadının öteki olma durumuna ilişkin bir saptama oluşturacak bir bölümü vererek diğer öyküye geçmek istiyorum. "GELDİLER Çok yorgundular Sokağın başına dizildiler. Sekiz on kişi vardılar. Bunların ardından kadınlar göründü. Çok yavaş yürüyorlardı, yan yana sıralanmaları uzun sürdü bu yüzden. Ayakları çıplaktı. Erkeklerin önüne çömeldiler Birden elleri kolları kımıldamaz oldu." (sayfa 7) Kadınlar erkeklerin ardından gelen, sanki ayakları prangalanmış gibi çok yavaş yürüyen, ayakları çıplak bir şekilde erkeklerin önüne çömelme eylemi gösteren bir köle kimliği ile bize yansıtılmaktadır. Sevim Burak mekanizmanın kadına dayattığı bu role bu şekilde gönderme yapmaktadır. İkinci Öykümüz: Pencere Bu öyküde dilin kullanımı ve dil kurallarının tehdit edilmesi bakımından ilk öyküye göre daha üst düzeydedir. Öykünün kahramanları : anlatıcı kadın ve izlediği karşı evde intihar etmek üzere olan başka bir kadın. İki ayrı kişi var gibi gözükse de öykünün tümüne yayılan iç yansımalar bize bu iki kişinin özdeş olduğu konusunda ipucu vermektedir. "iki gündür karşı apartmandaki kadının intihar etmesini bekliyorum. Belki de etmez; Ne düşündüğünü bilmiyorum onun. Gizli kapaklı bir amacı olabilir. İki gün oldu tam ... İkimiz de iyi degiliz. Kendini kaldırıp atmak için ufak bir işaretçik bekliyor benden; Benim elimden çıkmış bir insanmışçasına istediklerimi yapıyor; buna karşılık onun ölümünü göreyim istiyor. Oysa kırmızı güllü perdemin ardında, hiçbir şeyi yönetimiyorum, içimden kadının işine karışmak gelmiyor. Önlemek Kurtarmak İstemiyorum..." İçsel sorgulamalarla geçen bu hikaye kısa ama çarpıcı bir hikayedir. (Pencere hikayesinin bana hatırlattığı bir film oldu bacağı kırılan bir adamın evinin penceresinden komşularının pencerelerini gözleyerek çözdüğü bir cinyati ele alan bir film Alfred Hitchcock'un Arka Pencere filmi başarılı bir yapımdır.) Üçüncü hikaye: Yanık Saraylar "Bu öykü ceşitli okumalara açık bir yapı göstermektedir. Bir yandan kadının toplum içinde var oluş sürecini irdeleyen öykü, diğer yandan değişen kültürel düzen içinde kaybolan insanların durumlarını gözler önüne sürmektedir." Yaşama Teğelli Öyküler, Seher Özkök sayfa, 59) Bu öykünün kahramanı Sevim Burak'ın ablasının arkadaşı Nebahat Hanım'dır. Nebahat Hanım Burak'ın öykülerini daktilo ile temize çeken kişidir. Öykü oluşturma sürecini çok sancılı geçiren Sevim Burak'ın kesip yapıştırdığı parçalardan oluşan, evinin perdelerine asıp parçaların yerini daima değiştirerek oluşturduğu üretim sürecinin montajında yer alan Nebahat Hanım'ı gerçekliğinden kopararak onu eserinde yeniden biçimlendirip bir nevi ödüllendirmiştir. "Dudaklarında acı bir Gülümseme Uğraş düzeninin aynalarında kendine baktı Gerçekten O, KENDİSİ... Hiç değişmemiş YİRMİ YILIN DAKTİLOSU İstemli insanların soyundan Karanlıkta kalmış kadın yüzü Boyasız Sevgisiz Ölümsüz." Sevim Burak'ın bu öyküde belirtmekte olduğu "Uğraş Düzeni" toplumsal düzeni ifade etmektedir. Uğraş düzeninin aynası onun toplum içindeki konumunu yansıtmaktadır ve kişi toplumun içinde var olan yirmi yıllık bir daktilo hayatına rağmen değişmemiş düzende yeri olmasına rağmen düzenin değiştiremediği bir kişiyi ifade ediyor bize uğraş düzeninin aynasındaki yansıma. Bu kadın aynı zamanda; "Boyasız, sevisiz, ölümsüz"dür. Makyaj kullamamakta ve bu durumla beraber uğraş düzeninde var olan "obje" olma konumundan sıyrılmayı istemektedir. Toplumun içinde istenilen kadın profilini çizmedigi için "sevisiz"dir. Erkekler tarafından ona sevgi gösterilmez yalnızlığa itilir. Bu yalnızlık ise onu "ölümsüz" kılacaktır. Çünkü toplumun yüklemiş olduğu cinsiyet rolüne kapılmayarak toplumun belirlediği kalıpların dışındadır. Topluma ait olunca toplum kişiyi doğurmakta ve zamanı geldiğinde ise öldürmektedir.. -Kendi ismiyle yaşama katıldığı gün SİMSİYAH DAKTİLO ÖNLÜĞÜNÜ üstüne giydiği dakikayı - aynalarda ki hüzünlü görüntüsünü - sanki derinlere gömülü ANILARINI belirtiyormuş gibi acı gülümsemesini - Ona ESRARLI bir güzellik veren BAKİRE BİR KIZ OLUŞUNU- ŞEREFİNİ - NAMUSUNU - yitirmeden yaşamasının kendi kendisinin ve başkalarının üstünde bıraktığı ESRARLI HAYRANLIĞI - ESRARLI HAYATINI - DÜŞÜNDÜ..." Yanık Saraylar, sayfa 28 Bu parçada da uğraş düzeninin dayattığı ahlak, namus görüşlerine değinmekle beraber daktilo önlüğünü giymeye başladığı anları hatirlaması onun uğraş düzeninin içinde ne kadar var olmak istemese de bekareti konusunda toplumda var olan "Esrarlı hayranlığı" dile getirerek toplumun dayattığı kadın profilini ön plana almaktadır. Parçalar üzerinden yorumlar ile oluyor incelemem çünkü bir bütünlük söz konusu olmamakla beraber parçalar dahi daha ufak parçalar halinde anlamlar ifade etmektedir. Dördüncü Öykü : Büyük Kuş Kentte kaybolmuş bir kadının, kentin kollarında onun tarafından öldürülmesini anlatan bir öyküdür. Bu öyküde kadınlığı, kimliği, yersizliği sorgular yazar. Beşinci Öykü: Ah Yarab Yehova Öykünün büyük bir bölümü yoksul, asker kaçağı olan Bilal Bey'in günlüğünden oluşmaktadır. Bu günlüğün içeriğinde Yahudi sevgilisi Zembul ve ailesi ile Bilal'in yakın çevresi yer almaktadır. Öykünün girişinde Tevrat'tan esintiler içeren şiirsel ifadeler yer almaktadır. Bu öyküde Yahudi kimliğini serpiştiren Sevim Burak, Yahudiliğin günahkarlara verilen en büyük iki cezasından birini de öykünün sonuna bağlayacaktır. Dil kullanımı konusunda diğer öykülerden daha sade bir öyküdür düzyazı kurallarını yıkmayan, normal sınırları koruyan bir dil kullanımı vardır. Altıncı öykü: İki Şarkı (Ölüm Saati) Kitabın en kısa öyküsüdür. Bir iç hesaplaşmadan oluşur bu öykü. Saati öğrenmeye çalışan bir kadınla saati net olarak söylemeyen bir adamın diyaloğu ile başlar öykü. Sonra kadının bir tren yolculuğuna çıkmak üzere olduğunu ifade eder bize yazar. Ama bu yolculuğa çıkabilmek için zaman kavramını anlamdırabilmesi gereken kadının zamanı algılayamaması ve eril düzen tarafından zamanın dışına atılmış olan kadının ulaşmayı amaçladığı o kurtuluş trenini yakalayabilmesi mümkün olabilir mi? Mübeccel İzmirli ile olan bir röportajında hikaye üretme sürecinin şöyle aktarır bize: "Kendi yaşamımın ve başkalarının yaşamlarının dışında, bir düş ve imge karmaşığı ortasında yazabiliyorum. Yaşam'ı yaşam'dan keserek (bilinçle) bağlarımı kopararak yazabiliyorum. Hikayelerimin temellerini dünya görüşümün üstüne kurmuyorum. Hikayelerimin temellerini, kendi benliğimin altında kazıyorum. Hikaye yazarak, kendimde, ikinci bir yaşam'ın biçimini bulmaya çalışıyor, baş aşağı ve dikine inerek kendime saplanıyorum..." Baş aşağı ve dikine inerek kendine saplanan bir yazarı okuma sürecinde beş kitabı ve iki inceleme kitabını geride bıraktım, kendi içinde yarattığı düşsel dünya ve keşfe çıktığı ikinci yaşamında yazarın kendi kendinden elde ettiği özü bulmayı hedef edinmedim sadece hikayelerinin akışına onun gibi kendimi kaptırıp baş aşağı ve dikine kendime saplanma hedefine ulaşmayı amaçladım.
Yanık Saraylar
Yanık SaraylarSevim Burak · Yapı Kredi Yayınları · 2018757 okunma
··
1.420 görüntüleme
Seda okurunun profil resmi
Adem
Adem
Hocam etkinlik öncesi antrenman babında dün okudum Yanık Saraylar'ı. Lakin pek antrenmanlık bir eser değilmiş, tekrar okuyacağım . Tarzını Virginia Woolf'a yakın buldum ben, Mrs. Dalloway kitabı ayarında, bilhassa Pencere öyküsünde çok hissettim bunu. Zorlu okuma süreçlerini seven bir okur olarak, çok çok beğendim. Afrika Dansını da alayım hemen 👍
Adem okurunun profil resmi
Evet yakın bir tarzı var diyebiliriz. Okunma oranı arttıkça okurlar bizim edebiyatımızda da üst düzey yazarlar olduğu görülecektir. Afrika Dansı'nı okuduğunuz vakit daha fazla hayran kalacaksınız Sevim Burak'a şimdiden keyifli okumalar :)
Gönül. okurunun profil resmi
Bu eser,kitaplıgımda var.Yıllar önce okumuş tam da idrak edememişim belli ki.Hiçbir sey hatirlamıyorum.Bir daha da yolum kesişmedi yazarla.Çok titiz ve iyi bir inceleme olmuş Adem Hocam. Emeğinize sağlık.Önümızdeki ay tekrar okuyup değerlendireceğim bu kitabı:))
Adem okurunun profil resmi
Teşekkür ederim hocam :) Bu kitap ilk eseri olduğu için daha bunun içindeki dil oyunları en hafif düzeyde benim favorim Afrika Dansı o kitap gerçekten ayrı bir dünyanın eseri.
Bu yorum görüntülenemiyor
Odessa okurunun profil resmi
Emeğine sağlık, detaylı güzel bir inceleme olmuş. Şahsen "Pencere" ve "Büyük Kuş" öykülerini daha çok beğendiğimi de söylemeden geçemeyeceğim. Bir başka etkinlikte buluşmak üzere diyorum. :)
Adem okurunun profil resmi
Çok teşekkür ederim. Güzel olan iki öyküyü öne çıkarmışsınız. :) Başka etkinliklerde görüşmek üzere katıldığınız için teşekkürler.
Neşe okurunun profil resmi
Dantel gibi işlemişsin kitabı. Eline sağlık.
Adem okurunun profil resmi
Yorumunuz için teşekkür ederim hocam :)
L Büşra A. okurunun profil resmi
Emeğinize sağlık, henüz bitmedi okumam ama olsun yazmak istedim,incelemeniz rehber niteliğinde olmuş,zor yazar kendisi anlaşılan zoru severim, öykü değilde şiirsel bir tınısı var sanki derinlemesine çok anlamlı özellikle kadınlar için.. Güzel inceleme okudum. Bence yazarı anlamak istemiyorlar hem kadın hemde farklı bir dinden olduğu için okuduğuma göre ortak bir şeyi anlattığında okumak ve yazmak sorun olmamalı bence... :)
Adem okurunun profil resmi
Teşekkür ederim. :) Beğenmiş olmanıza sevindim. Yazar ilk olarak kadın olduğu için ötekileştirildi. Erkeklerden oluşan jürileri aşamadı. Bu bize Sevim Burak'ın 17 yıl sessiz kalışı olarak geri döndü. Umarım bir gün sadece iyi yazdığı için yazarlara değer vermeyi öğreniriz. Cinsel ve dinsel kimliğine göre değil..
Metin T. okurunun profil resmi
Aklımda kaldığı kadarıyla bu kitap gerçeküstü edebiyatın bizdeki temsiliydi. Gerçi SB bizzat bunu kabul etmemiş. Tıpkı Latife Tekin'in Sevgili A. Ö için Büyülü Gerçekçi denmesini kabul etmediği gibi. Madem bir yapıt yayımlandıktan sonra artık okurundur, ben de bu eserin gerçeküstü Türk edebiyatının mihenk taşı olduğunda ısrar ediyorum :)) Kaleminize sağlık.
Nur Hayat okurunun profil resmi
Okumaya başlamadan önce inceleme okumamayı tercih ediyorum genelde. Sadece bir göz atmak için açıp tamamını okudum. Emeğine sağlık bu güzel inceleme için.
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.