Ve mutlaka, gördüğü şeyleri yazacak. İşittiklerini de, hayatında benzerlerini gördükten ve dolayısıyla vak'adan aldıktan sonra yazmaya kalkacak. Gözünde, sanat, realitelerin zümreleşmesiydi.
"Firavunla Yüz Yüze" manzumesini, ehramlara gitmeseydi, yazmazdı. "Elhamrâ"yı da yazmak için -bir mektubunda söylediği gibi- kendisine bir İspanya seyahati lazımdı.
Peygamber'in ölmeden evvel söylediği son hutbeyi bir türlü yazamadı, hem de belki on sene tasarladığı hâlde... Çünkü, en güzel şiirini tarihten dinleyerek yazamazdı: Hira Dağı'na çıkacak, Peygamber'in mağarasında kalacak, oradaki taşları toprakları okşayıp öpecekti ve ancak o zaman Peygamber'i beyaz deve üstünde hutbe söylerken yazacaktı.
"Mekke'ye gideceğim" diyordu, "ilk ayetin nâzil olduğu Hira mağarasını göreceğim; bu, şiirime mukaddime olacak ve manzumemde Peygamber'in bütün hayatını yazacağım, sonra da son hutbesini."
Sayfa 358 - Oğlak Yay., 2014