Tespitler -karşılıklı sevginin varlığından emin olma hali, sahip olmanın, yani fiziksel haz ve zevkin eksikliğini hiçbir şekilde karşılayıp insanı avutamaz gibi- yazarın hem kendisini hem okurunu çok tatmin edici biçimde nesnelliğe dayalı olup bundaki başarısına rağmen tespitleri masaya yatırdıktan sonra ortaya çıkan çıkarımlar -her aşık olma durumunda aslında sadece öznel bir ihtiyaç olan cinsel dürtünün kovalandığı çıkarımı ile kendini ele vermemek için dürtünün bilinci aldatması sonucunda aşkın cinselliğin de (oysaki temelinde o var) dünyevi zevklerin de üstünde olduğunun sanılıyor olması çıkarımı gibi- maalesef aldatıcıdır. Post hoc ergo propter hoc safsatasının değişime uğramış bir türünün satır aralarında çokça sergilendiğini görmek kör etti. Şöyle ki, Schopenhauer, tespitleri sadece onu kitabı yazmaya iten düşünceye bağlamış, zaten kitabı yazmadan önce veya tespitleri ortaya koymadan önce muhakeme ederek ulaştığı sonuçlara. Tabii şu savunmanın gelmesi mümkün ancak yine çürütülmeye mahkum: önce muhakeme edip fikri bulup sonra onu kanıtlamaya uğraşmanın nesi yanlış? Bunun doğruyu bulmada yanlış olan bir tarafı yok, hatta doğruyu bulmanın yollarından da biri, ancak bu yol uzayıp giden bir yol olup patikada doğru veya yanlış yol olduğu bilinmeyen yollara bölünmektedir. Kişi bu yola adımını atar ve yolda savına talihsizce öylesine tutuklu ve bağlı kalırsa yol da onun doğru yoldan sapmasına sebep olur ve sonuç olarak da kişinin yanlış yola saparak doğruyu bulması beklenemez olur. Bu açıdan Aşkın Metafiziği’ni muazzam bir akla yatkınlığı olan tespitlerinin de doğruya ulaştıran yolda yanlış yola sapma eseri olan çıkarımlarının da (her ne kadar yanlışlığı su götürmese de) bilincinde olarak okudum, okunacaksa böyle okunmasını tavsiye ederim.