Bu kitabı okuyana kadar hiç Nikolay Vasilyeviç Gogol eseri okumamıştım. Açıkçası Dostoyevski'nin kalemine hayran bir okur olarak kendimi Gogol okumamış olma konusunda eksik de hissetmiyordum. Fakat Gogol'u okumaya başladıktan sonra kafamda onlarca soru işareti oluşmaya başladı. Acaba yıllardır kafamdaki o büyük tahta oturmuş olan Dostoyevski'nin tahtı sallanmaya mı başladı?
Gogol, Dostoyevski'yi kafamdaki tahtından indirebilir mi, bilmiyorum; ama büyük bir şiddetle tahtını sarsacak gibi görünüyor. Yine de erken konuşmak istemiyorum. Çünkü henüz 1 adet Gogol kitabı okudum. Önümüzdeki günlerde 3 kitabını daha okuyarak bu konuda değerlendirme yapmak için kendimi daha yetkin bir hale getireceğim. Bakalım önümüzdeki günlerde Rus yazarlardan hangisi benim için ilk sırada yer alacak...
Türkiye İş Bankası Kültür Yayınlarının yayımlamış olduğu bu kitap, Gogol'un 6 öyküsünden oluşmakta. Öykülerin isimleri: Neva Bulvarı, Burun, Portre, Palto, Bir Delinin Anı Defteri ve Fayton... Öyküleri tek tek yorumlama yoluna gitmeyeceğim. Merak edenler, öykülere ilişkin değerlendirmeleri gerek bu siteden gerekse başka yerlerden kolayca bulabilir. Kısaca yorum yapmam gerekirse, Fayton öyküsü hariç diğer 5 öyküyü de muazzam buldum. Okurken daha önce okuduğum birçok kitabın, izlediğim birçok filmin, "klasik" olarak adlandırılan birçok kitabın bu öykülerden faydalandığını gördüm. Özellikle bu durum beni oldukça etkiledi ve Dostoyevski'nin neden, "Hepimiz Gogol'un Palto'sundan çıktık," dediğini daha iyi anladım. Sonra kafamda bir soru işareti daha oluştu:
Acaba Dostoyevski "hepimiz" derken, sadece Rus yazarları mı kastetti, yoksa evrensel bir tespit mi yaptı?
Gogol'un beni en çok etkileyen yönü, nefis betimlemeleriydi. Biliyorum, özellikle son dönem okurları uzun betimlemeler içerisinde boğulmak istemiyor. Kitapları birer "hap" gibi görüyor ve verilmek istenen mesajı hemen alıp başka ufuklara yelken açmak istiyor. Bu konuda onları eleştirmiyorum. Sonuçta arz-talep meselesi tamamen. Eğer öyle bir okursanız Gogol'dan uzak durun. Size vereceği hiçbir şey yok. Fakat benim gibi, doyurucu betimlemeleri seviyorsanız, sadece bir cümlenin kuruluş biçimine hayranlıkla bakıp cümlenin içerisindeki kelimelerin duruşu size mutluluk veriyorsa, Gogol'u mutlaka okumalısınız. Ben böyle bir betimleme yeteneği (sanırım) görmedim...
Gogol, betimleme yeteneğinin yanında, eleştirel bakış açısı ve espri anlayışıyla da okuru hiç sıkmıyor. Yer yer güldürüyor, yer yer moralinizi bozuyor. Fakat ne yaparsa yapsın, verdiği edebi lezzeti bir gram kısmıyor. Doyasıya edebi lezzeti alabiliyorsunuz. Tabii yabancı bir yazarın eserlerinden edebi lezzet almak zor olabiliyor. Kitabı okurken hiç de yabancı bir yazarı okuyormuşum gibi hissetmedim. Bu sebeple çevirmen Mazlum Beyhan'a teşekkürlerimi sunarak yazımı sonlandırıyorum.
Keyifli okumalar.