“DÜŞEBİLİRİM, BIRAKMA BENİ!”Çocukken bile dünyada bir şeylerin eksik olduğunu hissederdim. Kitaplardaki dünyaya kaçmak iyi gelirdi. Geç saatlere kadar okumama izin vermeyen annemin, “Yeter artık gözlerin bozulacak!” derken beni korumak istediğini bilsem de bu tavrında doğru olmayan bir şeyler vardı, biliyordum. Kızardım içimden.
“İki ömrüm olsun isterdim; biri yaşamak, diğeri okumak için.” diyen Goethe’ydi değil mi? Bunca kitabı okumaya, her gün yeni bir esere rastlarken yaşadığım telaşa iki ömür bile yetmez.
Ne çok kitap var okunacak. Ve hayat bunu karşılayamayacak kadar kısa!
Şimdiye dek akademisyen ve çevirmen olarak bildiğim Ahmet Cemal’in “Dokunmak” kitabını okurken, hayatta kaçırdığım daha ne çok güzellik var diye düşünmekten kendimi alamıyorum.
“Başyapıtların tercümanı”, “sözcüklerin ustası” sıfatlarını yakıştırmışlar kendisine.
Kendimiz için basit bir günlük bile tutamadığımızı düşündüm de, 20. yüzyılın başyapıtlarından, çevirilemezliğiyle meşhur Vergilius’un Ölümü için “Ben, o kitabı hep kendim için çevirdim.” diyen birinin dünyası nasıl da farklı renkler barındırmıştır kim bilir?
Goethe, Brecht, Kafka, Nietzsche, Remarque, Rilke, Zweig, Canetti ve daha birçok yazarın eserlerini başarılı tercümeleriyle edebiyatımıza kazandıran Ahmet Cemal’e verilen onca çeviri ödülü az bile kalmış...
Sözcüklerin ustası olduğuna bu eserinde tanıklık ettim.
Kitaptaki öykülerde gösterişli cümleler kurmamış ama sıra dışı bir anlatımı var. Hayran kaldım.
“Ayrıca annesinin yaşlanıp eskimesi ile eşyaların eskimesi arasında hiç fark yoktu. Çünkü cansızlıkları yüzünden eskimeye karşı koyamayan eşyalar gibi, yaşamdan daha ölmeden elini eteğini çekmiş olan annesi de kendini eskime sürecine bırakmış, belki yıllardır cansız eşyaların arasına onlardan biriymiş gibi yerleşip kalmıştı.”
Bu cümleler, süsleyip püslemeden, sözü uzatmadan öyle çok şey anlatıyor ki. Sonundaki noktayla bitmedi; en azından benim için.
Çoğu paragrafı okuduktan sonra durup düşünürken yakaladım kendimi. Dönüp tekrar okudum. Kitap, bir kez okumaya yetmeyen cümlelerle dolu. Karakterler hayatın tam da kendisi gibi. Hayatı siz nasıl görüyorsanız artık...
Eser, bir pencereden bakar gibi okuttu kendini, düşünceden düşünceye sevk etti, sorgulattı. Ben pencereyi usulca kapattım. Sıra sizde.