Öncelikle Mişima’nın yaşam öyküsünden de izler taşıyan bir hikaye olduğunu düşünüyorum. Tüm duyguların derinlemesine bir şekilde anlatıldığı ve bu derinliğin beni kimi zaman aşka kimi zaman da dehşete sürüklediği bir hikaye oldu benim için.
Bir tek çürük elma, bir tek kötü ruh tüm güzellikleri zincirleme bir şekilde yok etmeyi başarabiliyor ne yazık ki... Günümüzde bunun o kadar çok örneğini yaşıyoruz ki ne yazık ki kitapta da böyle bir durumla karşılaşmak beni rahatsız etti. Bir tek kötü düşünce tohumunun geri dönüşü imkansız kayıplara ve kedere sebep olduğunu bilmek, görmek ve buna bir son verememek insanı çaresiz bırakıyor. Bu hikayede de bu konu çocuklar üzerinden işlenmiş; ne denli gaddar ve kötücül olabileceklerinin tasviri niteliğinde...
Denizi çok severim. Denize dair hikayeleri de öyle... Aşkla, sevgiyle başlayan bir hikayenin geldiği nokta gerçekten beni şaşırttı. Afalladım. Kitabı kapattım uzun uzun düşündüm... Sinirlendim. Hikayeyi okuyanlar bilirler o çocuklardan hırsımı almak istedim. Ben kitabı okumadım da yaşadım sanırım. Yazarın diğer hikayelerini fırsat bulursam okumaya çalışacağım ama sizi gerçekten iliklerinize kadar rahatsız edecek, düzeninizi bozacak, keyfinizi kaçıracak, sizi sarsacak bir kitap okumak isterseniz mutlaka okumalısınız. Çünkü okyanusa açılmak böyle bir şeydir.