Gönderi

Peyami Bey, dedim içimden, sizin adınıza sevindim. Der demez adı aklımda bir etki yarattı. Peyami! Yerimde şöyle bir titredim. Doğruldum. Şimdi, hayatta Hami, İlhami, Selami vardı, oluyor­du. Ama Peyami! Kırk yıllık ömrü hayatımda bildiğim, duyduğum tek bir Peyami olmuştu: Peyami Safa. O da tarihe aitti. Hatta sadece edebiyat tarihine. O da merak­lısı için. Ondan başka ve ondan sonra memlekette hiçbir Peyami olmamıştı. Çünkü Peyami adı Peyami Safa'nın kendisiyle birlikte ölmüştü. Hayat öyledir, isimler ölür. Peyami de ölmüştü. Yeni nesil anneler babalar, yani tah­minen 950ler'den itibaren anne baba olanlar onun adını taşıyan bir çocukları olsun istememişlerdi. Çünkü sakattı Peyami Safa. Fakirdi. Yetimdi. Kavgacıydı. Tipsizdi. Yal­nızdı. Evet yazardı ama yazmasaydı belki daha iyiydi, daha adı verilebilirdi. Verilmedi. O meşhur olduktan iti­baren ve öldükten sonra doğan tek bir çocuğa bile veril­medi bunca yıl. Çünkü isim benzemektir, dilektir. İsim devamdır. Anneler babalar hayatta yeni bir Peyami i.ste­mediler. Eskisini de olduğu yerde, hiç ellemeden, öylece bıraktılar. O da tabii, zavallı, hiç ellenmeden, öylece kaldı.
·
4 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.