Gönderi

Dursun, 155-157. sayfalarda Kur'ân'da Allah'ıin, insanları ayırma politikası güddüğünü iddia ediyor. Bu görüşüne delil olarak da Zuhruf Suresinin 33-35.ayetlerini gösteriyor. Kur'an'ın Tanrısı, "insanların tek bir ümmet olmamaları için" özel politikası olduğunu, "tek ümmet olmayı" özellikle önlediğini, mal-mülk dağıtımını yaparken de bu politikayı güttüğünü açıklar: Diyanet'in resmi çevirisinden 3 âyetin anlamı: "Eğer bütün insanların bir tek inkârcı ümmet olmakta birleşmelerini önlemek istemeseydik; Allah'ı inkâr edenlerin tavanlarını, üze- rinde yükseldikleri merdivenleri, evlerinin kaplarını, üzerine yaslanacakları kerevetleri GÜMÜŞTEN yapar ve' ALTIN bezeklerle işlerdik. Bunların hepsi ancak, dünya hayatının geçimliğidir. Ahiret, Rabbinin katında, O'na karşı gelmekten sakınanlaradır." (Zuhruf: 33-35) Yani: "Bu dünya" da "kâfir'lere daha büyük zenginlikler verebileceğini, ancak, "herkes kafir olur diye" bu yola gitmediğini, zenginlik dağıtımını bunu önliyecek biçimde yaptığını anlatıyor." **** Tabii her yerde olduğu gibi burada da âyetin anlamını tahrîf eden bir çeviri veriyor. Âyet: "Insanlar bir tek ümmet olacak olmasalardı" şeklinde iken, Dursunun tercemesinde âyete bir de önlemek kelimesi eklenerek: "Eğer bütün insanların, bir tek inkârcı ümmet olmakta birleşmelerini önlemek istemeseydik..." şekline sokulmuştur. Şimdi âyetin doğru tercemesini yazalım: Insanlar, bir tek ümmet olacak olmasaydı Rahmân'ı inkâr edenlerin evlerine gümüşten tavanlar ve üzerine binip çıkacakları merdivenler yapardık. Ve evlerine kapılar ve üzerine yaslanacakları koltuklar, kanapeler ve nice süsler. Bütün bunlar, sadece dünya geçiminden ibârettir. Rabbinin katında bulunan ahiret ise korunanlara mahsustur." (Zuhruf: 33-35). Bu âyetler, Mekke devrinde, müslümanların güç şartlar altında yaşadıkları, çoğunlukta bulunan inkârcıların ise oldukça rahat bir hayat sürdürdükleri zamanlarda inmiştir. Yoksulluk ve sıkıntı içinde bulunan müslümanları teselli amacını taşıyan bu ayetlerde dünya malının değersizliği belirtilmektedir: Eğer bütün insanlar inanmayanların zenginliklerine ve sürdükleri konforlu hayâta imrenip küfre eğilim duyacak, hepsi inkârcı bir toplum haline gelecek, yahut zenginlere heveslenip hepsi dünyâ peşinde koşacak olmasaydı Allah, rahmetini inkar edenlerin evlerine gümüş tavanlar, üzerine binip yükseklere çıkacaklari merdivenler, asansörler yapardı. Evlerine kapılar, odalarına rahatça yaslanacakları koltuklar, divanlar ve daha başka nice altun ve süs esyası verirdi. Çoğunluğun verdiği mânâ budur. Ibn Zeyd' göre mâna şöyledir: Allah, dünyâyı arzu etmekte bir tek ümmet olacak, yani hepsi dünyâya meyledip dünya peşinde koşacak olmasaydı Allah, rahmetini inkâr edenlere bol servetler, refahlar verirdi. Ama o zaman insanlar bu konfor içinde azar, servetlerine güvenip Allah'ı tanımaz olurlardı. Bu âyetler adeta günümüz modern hayatını tasvir etmektedir. Gerçekten refah insanı azdırır, nitekim servetin, refahın ve konforun içine gömülen günümüzün insanı, Allah'ı tanımaz hale gelmiştir. Demek ki yüce Kurân, çok önceden insanlığın istikbalini haber vermektedir. Fakat neden insanlar bu kadar gururlu, neden böyle dünyäya aldanıcıdırlar? Nihayet dünyâ refahı ve mevkii birkaç günlük geçimden ibarettir. Insanla beraber âhirete gelmez. Insanla beraber gelen, Allah'a inanması, takvâsı, iyi ahlâkıdır. Gerçekten insan, refah içinde azmakla büyük nankörlük ve bilmezlik etmektedir. Bu âyetlerde hâşâ Allâh, insanlar arasında ayırım politikası güdmüyor, inkârcıların servetine heveslenen mü'minlere, dünyâ malının geçiciliğini, asıl önemli olanın ruhsal değer olduğunu, bunun da gönülemizliğiyle kazanılacağını anlatıyor. Kurân'a göre insanların değeri, malıyla, soyuyla, âilesiyle, mevkivle ölçülmez, gönül temizliğiyle, güzel davranışıyla ölçülür, Kur'ân şöyle diyor: "Ey insanlar, biz sizi bir erkek ve bir kadından yarattık ve birbirinizi tanımanız için sizi milletlere ve kabilelere ayırdık. Allah yanında en üstün olanınız, kötülüklerden en çok korunanınızdır." (Hucurât: 13). "Sûra üflendiği zaman, artık o gün aralarında soylar yoktur ve birbirlerine bunu sormazlar." (Mü'minûn: 101). "O gün ne mal, ne de oğullar yarar sağlamaz. Ancak Allâh'a sağlam ve temiz kalb getiren (yarar görür)," (Şuarâ: 88-89)
·
17 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.