Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur

Gönderi

195 syf.
10/10 puan verdi
Mahmut Makal ve Toplumcu Gerçekçi Edebiyat Manifestosu.
Hayatında bir tane köy romanını eline almayan, birkaç tane Türk Klasiğini dahi okumayan insanların köy çocukları üzerinden çıkar sağlamasına göz yuman kitleler kandırıldık, aldatıldık demeye mahkûmdur. Toplumcu Gerçekçi Edebiyat sizlere yapılan yardımları reklam "gösteriş" olarak yansıtan çıkar sahibi insanları ayırt edebilmeniz konusunda katkı sağlar. Mahmut Makal bu eserinde de şöyle bir ifade kullanır: "Türk köyünü hâlâ: "Çoban kaval çalar, anın Hayatı şairanedir. Fısıldaşır, sükût eder, Bu bir güzel teranedir." gibi dörtlüklerdeki havayla düşünenler, bu memleketi tanımıyorlar; onun gerçekleriyle hallü hamur olmadıkça köyü bildiğimizi iddiadan, onun adına avukatlık etmekten vazgeçelim bari." Onun adına avukatlık etmekten vazgeçelim bari köy çocukları şartlardan dolayı belki gözünü geç açıyor ama maddi yardımın hiçbir zaman manevi davada yardımcı olmadığını öğreniyor ve öğrenecekler. Herkes kendi davasının avukatlığını yapsın. Toplumsal meselelerde davalar arası geçirgenlik olabilir. Karşılıklı yardımlaşmalar olabilir. Ama tekrar ediyorum: "Toplumsal" olanlarda bireysel çıkarlar için uğraşanlar bu davalara girişmesin. Solunum cihazına bağlı olan köy davasına daha üst model bir solunum cihazı istemiyoruz biz. Köylünün kendi bilgisini arttırarak kendi geleceğini kurmasını, köylü kız çocuklarının ve kadınların yazgı diye yaşadıkları cehennemi söndürmek istiyoruz. O yüzden ben bir köy çocuğu ve bir öğretmen olarak Köy meselesine bu kadar değiniyor ve bu kadar yazı yazıyorum. Bu dava benim davamdır. Toplumcu Gerçekçi edebiyatla haşır neşir olmayan insanların da köy çocuklarını ağızlarından düşürmemesi beni rahatsız ediyor, etmeye de devam edecek.. Adnan Binyazar ön sözde şöyle bir cümle kullanır: "Yaşar Kemal bir konuşmasında, "Ve kendimi Mahmut Makal dışında, romancı olan ilk Türk köylüsü olarak görüyorum" der." Yaşar Kemal'in Makal'ın 17-18 yaşında yazdığı bir eser üzerine bu kadar önemli bir yorumu yapmış olması Makal'ın Toplumcu Gerçekçi kimliğinin değerine yönelik önemli bir vurgudur. Bazı kişilerin unuttuğu bir şey var. Köy Enstitülerinin yarattığı o bozkırdaki kıvılcımı taşıyan idealist öğretmen ve öğrenciler burjuva edebiyatının kaymağını yiyen insanların aldatmacalarına kanmayacaklardıt. Bu Köy Enstitüsü ekolü köylü ve kentli çıkarcıların işine yaramadığı için daima üstü örtülmeye çalışılan bir edebi ekol oldu. Proust ve Shakespeare tarzı yazarlar anlatamaz ama Mahmut Makal, Fakir Baykurt, Talip Apaydın, Mehmet Başaran, Dursun Akçam ve aynı davayı savunan diğer toplumcu gerçekçiler size bulunduğunuz coğrafyadaki sömürü anlayışını anlatır. İstismar edilen duyguları, istismara uğrayan köylüleri anlatır. Yaşadığınız coğrafyaya hakim olan bir okur olun ondan sonra gerisi gelecektir... Bizim Köy şimdiye kadar okuduğum en etkili Toplumcu Gerçekçi eserdir. Her kısım bir belge niteliğinde, her gözlem ise bir göz doluluğuna sebebiyet verecek acılarla yoğrulmuştur. Köy yaşamıyla alakalı konu başlıkları seçip onlarla ilgili gözlemlerine yer vermiştir Mahmut Makal. Ve unutmayın o Köy Enstitüsünü yeni bitiren ve köyüne dönen taze bir mezundu. Henüz 17 yaşında yazdı bu gözlemleri ilk yayımlandığında bu yazıları henüz bıyıkları yeni terlemiş Makal yazmış olamaz dediler. Editör Yaşar Nabi Nayır yazıp Makal'ı öne çıkarıyor dediler. Ama yanıldıklarını Makal kalan hayatında davasına olan inancıyla kanıtladı. Peki 17 yaşında bir genç Köy hakkındaki gerçeklerden oluşan bu manifestoyu nasıl kaleme almıştır. Gerçekleri yazmayı nasıl akıl etmiştir? Cevabı yeni mezunlara yazdığı mektup aracılığıyla Tonguç Baba'dan alalım: "Çalışma sırası şimdi size geldi. Her biriniz ıssız bir köye dalarak oradaki geri hayat şartlarını düzeltmeğe, yüzyıllardan beri okul yüzü görmeyen çocukları eğitmeye başlayacaksınız. En ıssız, en durgun diyarlara hareket, canlılık, neşe sokacaksınız. Hayattan bıkmış, dünyadan bütün ümitlerini keserek kendi kendini ayırmış, bir softanın peşine takılma yüzünden hayat görüşünü değiştirerek hayalî ve meçhul bir âleme bağlanmış olan orta çağ insanlarına yeni hayat telâkkileri götüreceksiniz. Geçmiş uzun yıllardan beri süregelen ve onları kasıp kavuran ekonomik, sosyal mahiyetteki geri hayat şartlarına kölelik etmekten onları kurtaracaksınız, hür ve mesut insanlar haline getirmenin yollarını bulacaksınız. Diri, yaşama yetkisi kuvvetli bir toplumun temelini atacaksınız." Mektuplarla Köy Enstitüsü Yılları, İsmail Hakkı Tonguç Öğreten İsmail Hakkı Tonguç olursa öğrenenler de Mahmut Makal ve arkadaşları olur. Mahmut Makal kimdir? "Milli Eğitim Bakanlığında öğretmen ve müfettiş olarak görev yaptı. Bakanlık, eğitim teknikleri öğrenimi ve araştırmaları için 1962’de bir yıl İngiltere'ye yolladı. 1964-1965 öğretim yılında, Paris’te Avrupa Sosyoloji Merkezi'nde sosyoloji okudu. 1971-1972 öğretim yılında Venedik Üniversitesi'nde Türk Dili ve Edebiyatı okuttu. Yurtdışı izlenimlerini Ötelerin Havasıadıyla kitaplaştırdı. Dil Derneği, Edebiyatçılar Derneği ve Türkiye Yazarlar Sendikası üyesidir. I966’da Birleşmiş Milletler Eğitim Bilim ve Kültür Kuruluşu UNESCO'nun "Tüm Kitaplarıyla Dünya Kültürüne Hizmet Ödülü"nü, I967’de Türk Dil Kurumu Ödülü'nü aldı. UNESCO tarafından Dünya gençliğine örnek insan seçildi. 1979-1980 yıllarında, Ahmet Taner Kışlalı döneminde Kültür Bakanlığı Başdanışmanlığı ve Kültür Yüksek Kurulu Üyeliği yaptı. Bazı yapıtları, Almanca, Fransızca, İngilizce ve İtalyanca başta olmak üzere birçok dile çevrildi ve o ülkelerde yayımlandı..." Daha önce okuduğum eserlerinin incelemelerini de ekleyeyim. Köy Enstitüleri ve ötesi; #52775884 Bozkırdaki Kıvılcım; #59388196 Bazı önemli konu başlıklarına değinelim. Kadın: "Kadınlar geceden kalkarak hamuru yoğurur, daha erkekleri yataktayken, yani şafak sökmeden o günün ekmeğini yapıp yerine koyarlar. Biraz geç kalacak olursa, kocasından yiyeceği dayağın haddi hesabı olmadığı gibi, adı da ayyar diye anılır ki, bir kadını küçük düşürmek için bundan kötü söz olmaz. Ekmek yapılırken kadının gözlerinden yaşlar, şapır şapır damlar durmadan. Ocak ha bire tüter. Üstleri başları o yüzden is, kurum içindedir. Cehennem azabı nedir diye sorsalar, "bu köyde ekmek pişirmektir" derim." Annem 60 yaşında nenem ise 85 yaşındadır. Bu ekmek yapma derdinin ağırlığını onların ağızlarından pek çok kez dinledim. 1960'lı 1970'li yıllarda köylerde ne elektrik var ne de buzdolabı. Erkekler hepsi ve yetişkin kadınların çoğu ekin yerlerine, tarlalara çalışmaya gittiği için evde bir tane kadın bırakılır. O hem ev işlerini yapacak hem ufak kardeşlerine bakacak hem de her gün ekmek yapacaktır. Aile kalabalık her sabah başlayan bu çileye verilen tek bir ara vardır. O da uyku arasıdır. Şafak sökünce her şey başa sarar. En küçük dayım doğduğunda annem 13 14 yaşındaymış. Evin en büyüğü olduğu için de bahsettiğim işler onun sırtına yüklenirdi. En küçük dayımın ablasına anne diye seslendiği hikayesini çocukken dinlediğimde olayın vahametini anlayacak durumda değildim tabii kendi öz annesini akşamdan akşama gören bebeklerin bu yabancılık duygusunu anlayacak kadar birikime sahip olmadığım zamanlardı. Şimdi buzdolabı var. Köylü kadınlar nüfus kalabalıksa üç dört günde bir ekmek pişirir. Kalabalık değilse iki haftada bir... Annem de elli yıldır hamur yoğurup ekmek pişiriyor. Makal'ın dediğine gelelim: "Şu ekmek yapma derdi yok mu, bana öyle geliyor ki, bizim kadınların yaşamını yarı yarıya kısaltıyor." Bu dönemlerde yaşamlarını yarı yarıya kısaltmasa da yaşam denilen zaman parçacığını önemli bir kısmını gasp ediyor diyebilirim.. Köylü kadınların bin yıllık esaretini her köy enstitüleri mezunu dile getirir çünkü onlara önemli bir uyarı yapılmıştır: "Köylü halka, kadının da bir insan olduğunu, onun da hayatta bir payı bulunduğunu göstermelisiniz. O zaman toplumun iç yapısında büyük bir değişiklik yaratılacak, yeni insan tipi ortaya çıkacak." Mektuplarla Köy Enstitüsü Yılları, İsmail Hakkı Tonguç Harman; "Harman yerinin her yanında, durmadan tınaz savruluyor. Ardımız önümüz toz. Elimiz, yüzümüz, ağzımız, burnumuz hep sıvalı saman tozuyla. Bari karnımıza giden biraz temiz olsa! Nerde? Yemeğin de üst tabakası saman ve tozdan bir kaymak tutmuştur. Dururken üstünü kapasalar bile,sofrada açar açmaz aynı duruma geleceği de belli ya, neyse..." İnsan gücünün çok yoğun kullanıldığı bir dönemde geçmedi çocukluğum lakin oldum olası harman yerinden uzak durmaya çalışırım. Çocukluk yıllarımda tütün ekim, çapalama, dizme ve balyalama işlerini severdim. Bağ bahçe işlerini de severdim. Ama harman dönemini bu kez benim için bir cehenneme denk geliyor. Harman zamanı Haziran ayının ortalarından Temmuz ayının ortalarına kadar sürer. Akdeniz'de yaşayanlar bilir o dönemin sıcak iklim koşullarını. O sıcağın altında ben yapamadım köy çocuğu olma durumunun yarattığı tek zorluk bu oldu benim için geri kalan her şey ile mücadele ettim. Çoğu mücadeleyi de kazandım. Bu sene Covid-19 sebebiyle köye pek gidemiyorum harman dönemini de atlattı bizimkiler. Seneye ne olur ne biter bakalım artık... Okuma-Yazma Mahmut Makal okuma yazma işlerini ya herkes uyuduktan sonra yapıyor ya da bağ bahçe işlerinde verdiği molalarda. Sel gibi akan terlerden nasıl başyapıtlar yaratılır diye düşünüyordu Mahmut Makal. Kendisinin bir başyapıt yazdığından habersiz bir şekilde dile getirdi bu düşünceleri... Makal bunları yazarken Tonguç Baba şöyle ifade ediyordu okuma yazma sürecini: "Herkesin balıklarda, gazinolarda, pastahanelerde eğlendiği saatlerde, bunlara hiç imrenmeyerek, gece yarılarına kadar oturarak kitabı (Köyde Eğitim) yazdım." Mektuplarla Köy Enstitüsü Yılları, İsmail Hakkı Tonguç İnanışlar, Tarikatlar, Hocalar, Derin Hocalar... Yıl 1947 köylüler ilçeye pazara gitmek için indiklerinde ince karton üstüne basılı bir manzumeyi satan birini görür ve etrafında toplanırlar. "İbret almak istersen ölüm yeter... Nâri cehennem yeter; akibet gözünü doyurur bir avuç toprak... " diye avaz avaz bağırıyor... Narı cehennemi duyan bir dua kağıdı satın alıyor. Her evin duvarında da bir tane dua asılı oluyor.. herkes duayı dinleye dinleye ezbere bilir hale gelmiş ama kimse kağıtta ne yazdığını bilmiyor. Hoca ne okursa cemaat onu tekrarlar hesabı... Bu duruma Arapça dilinde yazılan her kağıdı öpüp saklayan kesimleri örnek verebiliriz. Ben de Arapça bilen biri olarak yazılı her kağıdı kendine karşı hazırlanan muska olarak yorumlayan insanlar da gördüm. Kitabi herhangi bir kağıt parçasını okuma yazma bilmeyen birine muska vb. bir şeymiş gibi yutturabilirsiniz. Cinler, muskalar, üfürükçülerin kökü hâlâ kazanmadı hatta gittikçe artıyor. Dindar geçinen cahil kesimler hâlâ okuyup yazamadıkları bir dilden çıkan kağıt parçalarının olumlu-olumsuz gücüne inanıyor. Yaşadığı coğrafyada hakim olan bir salgın vardır. ŞEYH SALGINI Eline kitap-tespih ikilisini alan ve yüzüne sakalı konduran ermiş olup çıkıyor. Ama Makal soruyor: "Mehmet Efendi mademki ermişmiş, neden dua edip borcundan kurtulmuyor?" Din mekanizması insanları günlük hayatta olan haksızlıkla mücadeleye davet etmiyor öteki dünyaya hazırlık yapın nidalarıyla istismarlara ve sömürülere boyun eğmeye hazırlıyor. Ufacık çocuklar okul yerine din hocalarına teslim ediliyor sonra şöyle bir tablo çıkıyor ortaya: "Ne bilsin ufacık çocuklar ibadeti?" diyorum. "Allah bilir, kabul eder. Bizlere asıl öte dünya lazım. Şu seninkiler dünyalık. At, eşşek... Zamane okuması... Hava!" O kadar tarikat varmış ki artık şeyhler dahi hangi tarikata hizmet edeceğini bilemez haldedir. Bu şeyhlerin sözde dünyayla işleri yoktur. İşi ermişliğe vurup köylülerden tüm ihtiyaçlarını karşılamaktadırlar. Tarikat örgütlenmesinin ilk izlenimlerini Mahmut Makal vermiştir. Tarikat mensuolarit arttıkça başta olan şeyh kendine yeni yardımcılar atamakta bunlara çavuş denmektedir. Ve her köyün bir ya da iki çavuşu oluyordu. Ve her birkaç köyün çavuşlarından sorumlu bölge başkanı oluyordu. 1947 yılında cemaaelerin en ilkel halini anlatıyor bize Mahmut Makal. Mahmut Makal ne yazdıysa bugün onlar hâlâ geçerlidir. O yüzden onu hapse attılar. Sürgüne yolladılar. İşleyen sömürü mekanizmasına çomak soktu da ondan. Bu durumu Prof. Tahsin Yücel çok iyi bir şekilde ifade ediyor: "Makal siyasi iktidarlar için bir hasım olmuş çıkmıştır. Yirmi üç yıldır iktidara kim gelmişse, onun sillesini yemiştir. Suçu da köyü yazmaktır. Türk toplumuna karşı görevini yapmış bir öğretmen, bir yazar, yirmi üç yıldır o toplumun gözleri önünde manevi işkence ile cezalandırılmaktadır." Manevi işkence... Eskiden köylüler maddi işkenceyle kıvranıp dururdu. Şimdi köylüler de para kazanmaya başladı. Az çok fark etmez lakin şu manevi işkence ne zaman sona erecek? Şu şehirlilerin köylüye olan kibirli halleri ne zaman sona erecek? Köylünün tek ihtiyacının para, defter, kitap olduğunu düşünenler yanıldıklarını ne zaman anlayacak? Fırsat eşitliği tanındığı zaman köylülerin neyi başaracağı Köy Enstitüleri ile kanıtlandı. Eğitime kavuştuğu zaman neleri başardığı açıkça görüldü.. Köylünün ne zekası ne de görgüsü daha azdır. Sadece tanınan imkan daha azdır. Bilerek yoksul bırakılmış, bilerek okulsuz bırakılmış, bilerek hacı hocalara cinlere esir edilmiştir. Yakup Kadri Karaosmanoğlu'nun Yaban kitabında geçen muhteşem bir bölüm var bun konunun üzerine onu paylaşmak istiyorum. "“Bu viran ülke ve yoksul insan kitlesi için ne yaptın? Yıllarca, yüzyıllarca onun kanını emdikten ve onu bir posa halinde katı toprak üstüne attıktan sonra, şimdi de gelip ondan tiksinmek hakkını kendinde buluyorsun. Anadolu halkının bir ruhu vardı, nüfuz edemedin. Bir kafası vardı; aydınlatamadın. Bir vücudu vardı; besleyemedin. Üstünde yaşadığı bir toprak vardı! İşletemedin. Onu, hayvani duyguların, cehaletin, yoksulluğun ve kıtlığın elinde bıraktın. O, katı toprakla kuru göğün arasında bir yabani ot gibi bitti. Şimdi, elinde orak, buraya hasada gelmişsin. Ne ektin ki, ne biçeceksin? Bu ısırganları, bu kuru dikenleri mi?” Mevzu kitap, kalem, defter değildir. Mevzu zihniyettir. Zihniyeti değiştirmeden köylü çocukların avukatlığına soyunmuşsan bu okumuş görmüş köy çocuğunu etkiler mi? Geçici uğraşlar ile çözülecek bir mesele değildir bu. Bu bir devrim meselesidir. Gerçekleşmesine izin verilmeyen Köylüyü aydınlatma ve kalkındırma devrimi olan Köy Enstitüleri meselesidir. Bu devrimi ustasından dinleyin: "Memlekette hakiki iktidar ve başarı tapınılacak bir kıymet haline gelmeli, aciz ve beceriksizliklerden nefret edilmelidir. Bu da ancak, hayat imkanları yaratacak ve milli bünyenin felçli kalmasına sebebiyet veren mikropları yok edecek operasyonları göze almakla mümkündür. "İnkılapçılık" demek, uzviyet normal bir şekle gelinceye, mukadderi ve tabiatı yenebilecek kudreti buluncaya kadar korkmadan ve mütemadiyen operasyon yapmak demektir." Canlandırılacak Köy, İsmail Hakkı Tonguç Ben diyorum içimizdeki mikropları temizleyelim. Toplumcu gözükenler çocuklara masal kitabı alma derdinde. Masallara karnımız tok artık. Bir köy çocuğunu hayatta karşılaşacağı mağduriyete hazırlayın. Sahaya inin fildişi kulelerinden yapılan söylemlere karnımız tok. Bu söylemler 13 yaşındaki Ayşe, Fatma'nın çocuk gelin olarak gitmesini engellemiyor. Taşın altına elimizi koymayacaksak gösteriş yapıp çocukları örselemekten vazgeçelim.. Ve inceleme başında paylaştığım alıntı ile bitireyim.. "Türk köyünü hâlâ: "Çoban kaval çalar, anın Hayatı şairanedir. Fısıldaşır, sükût eder, Bu bir güzel teranedir." gibi dörtlüklerdeki havayla düşünenler, bu memleketi tanımıyorlar; onun gerçekleriyle hallü hamur olmadıkça köyü bildiğimizi iddiadan, onun adına avukatlık etmekten vazgeçelim bari." Ekler: youtu.be/c3vX1XAoSzc imgyukle.com/i/CbDajh imgyukle.com/i/CbDOYj imgyukle.com/i/CbDYVM imgyukle.com/i/CbDHWn imgyukle.com/i/CbDLd8 imgyukle.com/i/CbDjzo imgyukle.com/i/CbDX9U imgyukle.com/i/CbDiF1 imgyukle.com/i/CbDhsA imgyukle.com/i/CbDgSH
Bizim Köy
Bizim KöyMahmut Makal · Literatür Yayıncılık Dağıtım · 20181,192 okunma
··
1.322 görüntüleme
Sultannn okurunun profil resmi
Toplumcu gerçekçi yazarlar olmasa, köyde yaşayanlar dışında, sanırım köylünün çektiği çile asla bilinmeyecek. İncelemen sayesinde bir yazarı daha öğrendim. Tabi o da, her doğru yazanlar gibi dokuz köyden kovulmakla kalmamış bir de içeri atılmış. Doğruları yazmanın her dönem sakıncalı olduğunu bir kez daha öğrendik. Bu arada kızım da Denizli'de okuyor. İlk gün fakülte bahçesinde, herkesin eline tutuşturulan broşürler aklıma geldi. Özellikle yalnız gelen öğrencilere yaklaşıp bizim yurt iyi ve ucuzdur diyenleri çok duyduk. Kimisi onlarla gitti, kimisi güle güle dedi. Ama bir şekilde kandırılan öğrenciler çok. Büyükler kandırılabiliyorsa, 17, 18 yaşındaki öğrencilerin kandırılmsı gayet normal. Emeğine sağlık, yine her zamanki gibi çok ayrıntılı bir inceleme olmuş.
Adem okurunun profil resmi
Teşekkür ederim Hocam. Denizli güzel bir kent lakin benim okuduğum yıllarda cemaat yapılanması en üst noktadaydı. O broşür mevzularına şahit oldum. Bu gençlerin onlara mecbur bırakılması asıl sorun.. Mahmut Makal'ın bu eseri çok önemlidir. Bundan sonra Bozkırdaki Kıvılcım eseri gelir benim için tavsiye ederim.
1 sonraki yanıtı göster
Gönül. okurunun profil resmi
Gerçekçi kitaba gerçekçi inceleme. Laf kalabalığı yok, süsleme yok, abartı yok. O yıllardan bu yıllara, bilgiye erişim bu kadar kolayken, ne kadar az yol alınmış değil mi? Hatta teknoloji ile beraber gericiliğin yayılması, karanlığın çökmesi hız kazanmış. Makalların umudu varmış biz de o da yok. 10 sene oldum kitabı okuyalı şimdi tekrar okumuş gibi oldum.
Adem okurunun profil resmi
Aradan 70 yıl geçmiş ne kadar ileri gittik sorusu bir muamma.. Kesinlikle Makal ve arkadaşları umudun adıdır. Onların mücadelesini okuyunca birey olarak ne kadar zayıf kaldığımı hep anımsarım. Ruhları şad olsun...
AkilliBidik okurunun profil resmi
Kalemine sağlık. Bu güzel incelemene o kadar güzel yorumlar gelmiş ki artık ben ne söylesem tekrar olacak. Emeğine sağlık. Tanıştırdın beni Mahmut Makal ile, ellerin dert görmesin...
Adem okurunun profil resmi
Çok teşekkür ederim yorumunuz için.
Yeşim okurunun profil resmi
Az önce bitirdim ya kitabı ahir ömrümde 4 aycık yaptığım vekil öğretmenlik geldi aklıma. Görev yaptığım zaman felaket kar yağmıştı belediyeliğe. Çocuklarım geldi gözümün önüne. İkinci sınıflar minicikler ne soba vardı ne bir şey. Kaban eldiven çalışırdık. Zehir gibi zekiydi evlatlarım. Fırsat verirlerde umarım çok iyi yerlerde olur hepsi. Hiç sevmem fotoğraf çekinmeyi tek pişmanlığım onlarla bir kare fotoğrafım yok. Bilemedim atama olacağını. Gerçi iyi ki oldu. Sizin gibi dirsek çürütenlerin yerine bizim gibi alakasız insanlara yaptırıyorlar mesleği. Gerçi ben çok çalıştım. Gelen öğretmen arkadaş da öğrencilerin durumlarının çok iyi olduğunu söyledi. Bu bana yetti vicdanım rahat.. Şu an ağlamaklı yazıyorum. Yazarla tanıştırdın, çok güzel bir kitap okumama sebep oldun. Bir de böyle çok güzel inceleme yazmışsın. Var ol örtmenim 😊🌼
Adem okurunun profil resmi
Teşekkür ederim duygusal bir yorum olmuş etkilendim ben de. Umarım daha çok kitapla buluşacağız. :)
1 sonraki yanıtı göster
Bu yorum görüntülenemiyor
Neşe okurunun profil resmi
Hay Allah! İlk yorumu yazan olma şansını kaçırıp gözünden düşme tehlikesiyle sinir krizleri geçiriyorum şu an.😁😁 Adem, yazdıklarını okumanın güzelliği olmasa senin incelemelerini okumaya bile gerek duymadan beğenirdim. Hakikaten emek veriyorsun. İçerik üzerine bir şeyler karalamaya gerek duymadım. Aynı yere bakıp, aynı şeyi görüyoruz. Ömrüne sağlık. (Eklediğin fotoğraflar ayrıca renk katmış incelemeye. 🌼🌼)
Adem okurunun profil resmi
Hahaha ilk yorumu yazmadığınız için kırıldım açıkçası :D Çok teşekkür ederim yorumunuz için. Kesinlikle aynı yere baktığımız için bir şey demenize gerek bile yok. Fotoğraflar Ara Güler'den. Kitabın yabancı dil baskıları için çekilmişti. Onu da anmış olalım.
Kaan okurunun profil resmi
Hayatımda herhalde en sık karşilaştığım soru "Hangi köydensin?" sorusudur. Maksat cevap vermek olsun diye köyümü söylerim ama köye dair aklımda kalan tek şey, ben henüz ufakken, abimgille beni köpeklerin kovalamış olmasıdr. Bu açıdan akrabaların deyişiyle "Şeherli çocuğuyum" ben ama şeher Çorum olunca, incelemendeki bazı ülke sorunlarını ucundan kıyısından da olsa hissetmemek elde değil. Bu cehalet veya bilinçli şeklide estirilen cehaletle yetişmiş insanlar... Dündü sanırım, Madımak katliamının yıldönümüydü. Benzer bir olay da Çorum olaylarıdır. Bunun etkileri halen hissediliyor; aile, akraba veya şehir halkı arasındaki sohbetlerde konusu açılınca veya alakasız da olsa tepkiselliğe yansıyarak kendini belli ediyor. Örneğin; bir süre dönercide çalışmıştım. Esnaf dönercisi, bir aile işletiyor; iki kardeş ustalık yapıyorlar. Neyse ben ustaların alevi olduğunu bir sene sonra öğrendim. Keza üniversitedeki arkadaş grubumun yarısının alevi olduğunu ilk dönemin sonlarına doğru öğrenmem gibi. Bana garip geliyordu bir sır gibi kimliğin gizlenmesi ama insan büyüyüp ve okudukça, ülkenin gerçeklerini tanıdıkça o kadar garipsemiyor. Çünkü Mars'ta koloni kurma gibi şeylerin konuşulduğu 2020 senesinde biz hala Alevi insanların uğradığı ayrımcılık sorununu çözememişiz. Böyle çözülmeyen sorunlarımız çok ve işte en mühim bu tarz sorun, incelemende bir devrimin ihtiyac duyulduğunu belirttiğin eğitimimiz! Ben bu tarz bir devrimi, önümüzdeki 50-70 senede beklemiyorum açıkçası. Umarım yanılırım. Şuna çok güldüm ve hak verdim: "Mehmet Efendi mademki ermişmiş, neden dua edip borcundan kurtulmuyor?" Aklıma tekerlik sandalyede olan ama herkesin de şifa vs aradığı bir şeyh geldi. Adamda gerçekten keramet olsa kendini iyi eder derim her gördüğümde. Bu açıdan hep diyorum yine diyorum devrim, İslam'la yüzleşmeden geçiyor; başka yolu yok. Atatürk'le bunun temeli atıldı ve ilk fitili ateşlendi. Elbet hesaplaşılacak ama önümüzdeki 50-70 senede bunu da beklemiyorum. Sözün kısası yanlış zamanda doğmuşuz :DDD Kalemine sağlık :)
Adem okurunun profil resmi
Çok teşekkür ederim. Çok yanlış zamanda doğduk ona katılıyorum. Daha önce veya sonrası işimize daha fazla yarayabilirdi. Ayrımcılık sorununu çözemeyiz. Çünkü hem din hem ırk olgusu çok yanlış anlaşılıyor bu ülkede. Ben kendim Alevi olmama rağmen ve KYK yurdunda ilk gece ben Aleviyim dememe rağmen Sivas'lı bir arkadaşımın Alevi oluşunu bana söylemesi bir yıl sürdü. Çok trajik bir durum bu. Şuan freni patlayan kamyon gibi sürükleniyoruz. Artık kişiler uzay çağına adım atıyor biz devlet olarak Sosyal Medya kapatılsın derdindeyiz. Baktığımız yön maalesef uçurum. Yakın bir gelecekten ben de pek bir şey beklemiyorum..
Adem okurunun profil resmi
Mahmut Makal köy enstitülü yılları anlatıyor. youtu.be/Ua5NYWY9Yv8
Bu yorum görüntülenemiyor
12 öğeden 1 ile 10 arasındakiler gösteriliyor.
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.