Gönderi

Aşk-ı Sükun
"Aşk bidayette yanmaktı, yanarken de varlık boyutuna tutunmaktı. Aşk, dış boyuttaki yanmayı bitirince, içte, için için yanmaya başlardı ve bu aşamada kucağındaki yanmayı kalbe atardı. Kalp, aşk denen ateşle tutuşup, binlerce yıllık yanmayı içine alarak kendi başına usul usul yanmaya devam ederdi. Aşk, kâinatın yaratılış mayasıydı ve bu maya insanda tevhit (birlik) olarak kalbe yansımıştı. Onun için kalp, aşk dendiğinde Bir'i isterdi. Kalp, aşkı hep Bir'i ile yaşardı. Kalp aşk sırrındaki kimyasını belirlemişti: "Aşk birlik fermanıydı" Aşkta paylaşım ve kıskançlık olmazken, sevgide paylaşım olurdu. Aşk birliğe ulaşmaydı. Aşkta kesret yoktu ki paylaşım ve bölünme sıkıntısı olsundu. Sevgisi aşka ulaşmayanlar paylaşma derdine düşerdi. Sevgi pay edilirdi, ama aşk vahdet diliydi. Kalbin birlik boyutu aşkta vardı ve birlik aşla var olmuştu. Erkek kalbi kainatı temsil ederken, kadın kalbi iç âlemi temsil etme vazifesini almış ve adına da aşk denmişti. Paylaşım burada başlamıştı. Erkek tevhidi (birliği) kâinat çapında temsili üstlenirken, kadın tevhidi temsilde aşkla kalpte kalmıştı. Erkek dış âlemdi, kadın iç âlem. Erkek âfâki daireydi, kadın enfüsî daire. Onun için aşk dendiğinde her dem iç âlemin temsilcisi kadın akıllara gelir olmuştu."
·
7 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.