“İnanmıyorum anne, babama bunu nasıl yapabildin? Senin yüzünden adam hasta oldu! Senin
yüzünden öldü o! Bize bunları nasıl yapabildin?”
Sonunda konuşabilen Selma Hanım çok üzgün ve kısık bir sesle,
“Oğlum insan böyle şeyler olsun ister mi? Ne babanı, ne seni üzmek istemedim.”
“Babam hastalandıktan sonra da mektuplaşmışsın. Bir sürü mektup buldum.”
“İnsan âşık olunca gözü bir şey görmüyor. Aslında babana münasip bir dille anlatacaktım.”
“Ama babam sizi bastı öyle değil mi? Belki de arkadaşıydı o adam.”
“Öyle değil, oğlum, anlatayım. Tarık benim ilk gençlik aşkımdı. Sonra yollarımız istemeden
ayrıldı. Ben evlendim, sizler oldunuz. Tesadüf babanın fabrikada müdür olarak çalışmaya başlayınca
yollarımız kesişti.”
“Neden aldattın? Senelerce onsuz yaşamışsın. Ayrılmayı bekleyemedin mi? Babam senin yüzünden
öldü!”
Selma Hanım’m sesi titreyerek,
“O zamanlar bu işler hiç de kolay değildi. Siz vardınız. Bir saygınlığım vardı. Çevrem vardı.”
“Saygınlık mı? Babam senin aldattığını her tarafa yaysa ne saygınlığın kalacaktı? Belki de
sevinmişsindir, hastalanıp ölünce; kimse öğrenemedi diye.”
“Öyle deme, oğlum. Senelerce ne kadar suçluluk duydum anlatamam.”
“Belli oluyor. Hep bana karıştın. Hepimizin üzerinde hâkimiyet kurmaya çalıştın. Ayrıca o adamla
münasebetin de devam etmiş, babamın ölümünden sonraki tarihli mektuplar da buldum. Hepsini
okumayı midem kaldırmadı.”