Gönderi

Türkiye Halk Kurtuluş Partisi- Cephesi (THKP- C) THKP-C 1970 yılının Aralık ayında kuruldu. Merkez komite Mahir Çayan, Yusuf Küpeli ve Münir Ramazan Aktolga'dan oluşuyordu. "Partinin bir genel sekreteri yoktu, aralarında yaptıkları iş bölümünde Mahir Çayan ideolojik işlerden, Yusuf Küpeli kitlelerle bağ ve askeri işlerden, Aktolga da yayından sorumlu olacaktı." FKF'nin Türkiye Devrimci Gençlik Federasyonu'na yani DevGenç'e dönüştüğü ve sol içi ayrışmaların miladı olarak kabul edilen Ekim 1969 tarihli kongre Mahir Çayan ve arkadaşlarının istediği gibi sonuçlanmış, genel başkanlık görevine Attila Sarp seçilmişti. Mahir Çayan bu dönemde yazdığı polemik yazılarıyla genç kuşağın en önemli teorisyenlerinden biri haline geldi. THKP-C'nin kuruluşuna giden süreçte Çayanlar Dev-Genç'i kontrolleri altında tutarken İzmir Aliağa'da Yapı İşçileri Sendikası üzerinden bir grup işçiyle ilişki kurmayı, Yüzbaşı Orhan Savaşçı aracılığıyla da ordu içerisinde kendilerine bağlı bir yapılanmaya gitmeyi başarmışlardı. THKP-C iddianamesinde "Hava Kuvvetleri Proleter Devrimci Örgütü" olarak adlandırılan bu yapılanmanın içerisinde çok sayıda subay bulunmaktaydı ve bunlardan 95'i tutuklu, 37'si ise tutuksuz yargılanacaklardı. (Ersan, 2013: 44) THKP-C'nin kuruluşuna giden süreçte Mahir Çayan'ın tuttuğu notlar, örgütün kuruluşundaki motivasyon ve niyeti anlamak açısından önemlidir. Bu notlarda Çayan'ın "yaklaşmakta olanı" anladığı ve neden acele edilmesi gerektiğini düşündüğü görülmektedir: Zaman gerçekten çok kısadır. Toprak hepimizin hissettiği gibi hızla ayağımızın altından kaymaktadır... Nail'in, sonradan da İlker'in cenazesinde, cenazeye katılanları dikkatle izleyen bir göz hemencecik şunları görmektedir: Herkeste bir sıkıntı, sinir bozukluğu ve ne yapacağını bilmemek vardır... Dev-Genç örgütlenmesi düzen örgütlenmesidir. Oysa yaptığı iş düzenle savaştır. Bu ikisi arasında bir çelişki vardır. Bu çelişki ortadan kaldırılmalıdır. (Yurtsever, 2008: 1 13-114) Yurtsever bu cümlelerden yola çıkarak, "THKP- C'yi oluşturanlar, Türkiye ortamındaki değişiklikleri, sert bir çatışmaya doğru gidilmekte olduğunu görüyor, mevcut örgüt ve eylemlerin böyle bir mücadeleyi kaldıramayacağını kavrıyorlardı," tespitinde bulunmaktadır. Mahir Çayan ve arkadaşları "düzen içi örgütlülüğe, örgütsüzlüğe, eylemsizliğe, cuntacılığa" bir tepki duymuş ve yollarını bu tepkiye göre şekillendirmişlerdir. (Yurtsever, 2008: 1 14) THKP-C kadrolarından Ertuğrul Kürkçü silahlı mücadele fikrine ulaşmalarını üç nedenle açıklamaktadır. Birincisi, "Soğuk Savaş'ın dinamikleri ve paramiliter güçler: düşmanın uluslararasılaşması ve kontr-gerilla deneyimleri"; ikincisi, "sosyalist politik mücadelenin parlamenter yolunun tüketilmiş olması" ve üçüncüsü, "uluslararası komünist hareketin dünya devrimci deneyimi: dostluğun uluslararasılaşması" dır. (Öğütle ve Etil, 2014: 289) THKP-C ilk eylemini 12 Şubat 1971'de Ziraat Bankası'nın Ankara Küçükesat Şubesi'ni soyarak gerçekleştirdi. 9 Mart gecesi ise THKP-C kadroları, sol-Kemalist darbenin gerçekleşeceği bilgisine sahip oldukları için Ankara ve İstanbul'da beşer kişilik silahlı ekipler halinde radyodan darbe bildirisinin okunmasını beklediler. THKP-C'li subaylar darbe karşıtı zırhlı birlikleri durduracak, darbe sonrası THKP-C kadroları Ankara Emniyeti'ni ele geçirecek ve ardından da ABD Büyükelçiliği basılacaktı. (Ersan, 2013: 46) Ancak bu planlar hayata geçirilemedi, çünkü 9 Mart gecesi beklenen darbe gelmeyecek ve ordu 12 Mart günü emir-komuta zinciri içerisinde ve solu ezmeye odaklanmış bir müdahale gerçekleştirecekti. THKP-C'nin en sansasyonel eylemleri Nisan 1971'de işadamları Talip Aksoy ve Mete Has'ın fidye için kaçırılması ile Mayıs 1971' de İsrail Başkonsolosu Efraim Elrom'un kaçırılmasıydı. Elrom'a karşılık cezaevlerindeki bütün devrimcilerin serbest bırakılmasını ve THKP-C bildirisinin TRT haber bültenlerinde 3 gün boyunca okunmasını talep ediyorlardı. Bu talepler kabul edilmedi ve devlet solcu akademisyen, gazeteci ve yazarlara yönelik yoğun bir gözaltı dalgasına girişti. 23 Mayıs'ta ise İstanbul'da sokağa çıkma yasağı ilan edildi ve tek tek ev aramalarına girişildi. Elrom aynı gün öldürüldü. Mahir Çayan ve Hüseyin Cevahir 30 Mayıs günü İstanbul Maltepe' de bir evde sıkıştırıldılar ve düzenlenen operasyon neticesinde Cevahir öldü, Çayan ise yaralı olarak yakalandı. (Ersan, 2013: 46-47) Maltepe Cezaevi'nde tutulan Mahir Çayan ve diğer THKPC'liler, 29 Kasım'da, kazdıkları tünelden firar ederek kaçtılar. Bu firar sonrası Çayan'ın ve THKP-C'nin ana meselesi Deniz Gezmiş, Yusuf Aslan ve Hüseyin İnan'ın idamını durdurmak oldu. Bunun için 26 Mart'ta Ünye Radar Üssü'nde görevli olan iki İngiliz ve bir Kanadalı teknisyeni kaçırdılar ve idamların durdurulmaması halinde rehineleri öldüreceklerini söyleyen bir bildiri yayımladılar. 30 Mart günü Kızıldere'de kaldıkları ev basıldı, Mahir Çayan ve 9 THKP-C'li öldürüldü. Çayan bu çatışmada öldürülmüş ve THKP-C fiilen yok edilmiş olsa da, Çayan'ın fikirleri Türkiye sosyalist soluna damgasını vuracak, 1974'ten itibaren ise THKP-C ardılı çok sayıda örgüt siyaset sahnesine çıkacaktı.
31 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.