Son zamanlarda izlediğim bir film: Bütün Saadetler Mümkündür
Film mevzusu itibariyle acaba yanlış sahnelere açık mı diye insanı endişelendirebiliyor. Mâlumunuz bu topraklarda aşk teması ele alındığı zaman bu mücerred bir zevk üzerinden değil şehevî arzulara hitap edecek, izleyicinin nefsine hitap edecek şekilde alınır genelde.
Ancak film ilerledikçe anlıyorsunuz mevzunun çok başka olduğunu. Vurdulu kırdılı sahne yok. Mesele bu değil çünki. Filmin açılış sahnesi pek güzel, diyaloglar vesair, ki filmin sonunda tekrarlanıyor ve mesele açığa çıkıyor.
Burda filmin hikayesini anlatacak değilim. Dileyen izleyebilir, ancak benim hoşuma giden meselelerden biri Ziya Osman Saba'nın "Geçen Zaman" isimli şiiri kitabı üzerinden bir hikaye inşa edilmiş olması. Bu arada hem senaryoyu yazan hem de yöneten Selman Kılıçaslan ve ilk filmi. Semih Kaplanoğlu'nun cesaretlendirmesi ile yola koyuluyor. Filmin ana temasında bi kıza aşık olan gencin "Bütün saadetler mümkündür" mevzusunu evvela o kız üzerinden anlaması, peşi sıra ise asıl meselenin kendi içerisinde bittiğini anlamasına murabıt. Benim hoşuma gitti. Roller iyi paylaşılmış, mesaj çok hoş ve akıcı. Hayatın içinden bir öykü. Arada çok az da olsa vurgu yapılan Tasavvuf da ayrı bir güzellik katmış filme.