Bir Müslüman bir defa her şeyle, ama her şeyle ilgili olarak İslamın, Kur’an’ın, Muhammed’in söyleyeceği bir şey olduğunu düşünüyor, ikinci olarak her konuda, ama her konuda kesin doğru bir cevabın; kendisinden şüphe edilmesi inatçılık, serkeşlik, kötü niyetlilik, sapıklık olarak görülecek doğru bir cevabın olduğunu düşünüyor. Üçüncü olarak bu cevabı bilmesinin ve ona göre davranmasının kendisine ezelî ve ebedî olarak yeterli olacağını, bunun dışında bir şeyle ilgilenmesine gerek olmadığını düşünüyor. Dördüncü olarak kendisine öğretilen şey şu: “Bana bak! Önemli olan bu cevaptır; bu kesin, mutlak, doğru cevaptır. Sakın bu cevabın niçin bir cevap olduğunu, niçin doğru cevap olduğunu kurcalamaya falan kalkma. Bunu sormak Şeytan’ın neden Adem’e secde etmek zorunda olduğunu sormasına, bu konuda sergilediği küstahlığına benzer. Tanrı bu soruya cevap olarak ne diyor? Şüphesiz ki ben senin bilmediğin şeyleri bilirim. O halde iyi bir Müslümana düşen görev, nedenini, niçinini, gerekçesini sormaksızın doğru cevapların ne olduğunu öğrenmek, eğer bilmiyorsa onları bir bilene sormaktır.” Fetva denen şeyin özü bu.