Gönderi

Baltacı Mehmed Paşa Kralın geldiğinden haberdar edilince, Mustafa Paşa'yı gönderdi ve Krala (hoş geldiniz) selâmını yolladı. Mustafa Paşa Sadrâzamın selâmını iblâğdan sonra, Baltacı Mehmed Paşa'nın şu anda fevkalâde meşgul bulunduğunu, Rus askerlerinin çekilmelerini takib ettirdiği gibi, Türk ordusunun da kalkması için tedbirler almakta olduğunu söyleyerek, efendisinin Kralı selamlamaya gelemeyişinden ötürü özür diledi. Mustafa Paşa'nın söylediğine göre, şayet Kral otağa kadar gelmek zahmetine katlanırsa, Sadrâzam bundan fevkalâde memnun kalacaktı. Şarl zaten Baltacı Mehmed Paşa ile görüşmeyi arzu ettiğinden, ata binerek nehrin sağ sahiline —atını yüzdürerek— geçti. Kral, Sadnâzamın çadırına gitmeden önce, Devletgiray Hanın otağına uğradı. Fakat Hanı bulamadı; bunun üzerine Baltacı Mehmed Paşa'nın çadırına doğru gitti. Sadrazam İsveç Kralının gelmekte olduğunu öğrenince, yanına birçok yüksek rütbeli ağaları alarak, ata bindi ve Kralı karşılamaya gitti. Baltacı Mehmed Paşa ve maiyeti Şarl'ın yaklaşmakta olduğunu görünce, bir tarafa çekilmişler, atlarını durdurarak Kralın gelmesini beklemekte idiler. Şarl birazdan oraya gelirce, Sadrazam çok aşağıdan bir temenna yapmak suretiyle Kralı selâmladı; selâmlıyanın Sadrâzamın ta kendisi olduğu söylendiği halde, Şarl buna hiç ehemmiyet vermedi; Sadrazamı görmemezliğe geldi, başçadıra doğru yoluna devam etti; otağa gelince atından indi, çadıra girdi ve en baş köşedeki koltuğumsu bir yere oturdu. Kralın üstü başı toz ve çamur içinde idi; hele çizmeleri toz toprakla örtülü idi; uzun bir yol katettiği ve üstbaşını temizlemeye vakit bile bulamadığı açıkça görülüyordu. Şarl çadıra girince, orada bulunanlara, Sadrâzanun nerede olduğunu sormakta iken, Baltacı Mehmed Paşa Devletgiray Hanın refakatinde içeriye girmiş bulunuyordu. Sadrazam ve Devletgiray Han Kemali hürmetle temennada bulundular. Kral ise hafifçe şapkasının kenarına elini dokundurmak suretiyle mukabele etti. Baltacı Mehmed Paşa ile Kral Onikinci Şarl arasındaki meşhur görüşme işte bu şekilde başlamıştı.» Bu teferruat, Türk'ün yumruğuna açık bırakıldığı ikinci devrede, Baltacı'nın hem de ecnebi bir hükümdar tarafından hesaba çekilişini göstermesi bakımından gayet kıymetlidir. İktibasımıza devam ediyoruz: «Bu mülakatta neler görüşüldüğü teferruatıyla bilinmiyorsa da heyet i umumîyesi itibariyle, gerek Kralın ve gerek Sadrazamın neler söyledikleri malûmdur. Çünkü bu mülakatta hazır bulunan (Savary), enteresan kayıtlar bırakmıştır. Halbuki bizim kaynaklarda verilen malûmat gayet azdır. Diğer taraftan (Ponyotovski) de, gerek o sıralarda yazdığı mektuplarında ve gerek bilahare tertip ettiği (Haşiyeler) inde bu meseleye hiç temas etmiyor; halbuki, kaleminden çıkan malûmat bizi yakından alâkadar ederdi. Bu suretle ortada en mühim kaynak olarak (Savary) nin yazısı kalıyor. Mamafih bu yazının mezkûr vak'adan 20 yıl sonra kaleme alındığını nazar-ı itibara almak gerektir. Nihayet mülakattan üç gün sonra kaleme alınan (Von Kochen)in (Daçbok)undaki bazı enteresan malûmatı da göz önünde bulundurmak icab eder. Bunlara, bizim kaynaklardaki, az da olsa, bazı kayıtları da katmak suretiyle bu meşhur görüşme hakkında oldukça doğru bir fikir edinecek durumdayız. Baltacı Mehmed Paşa'nın emriyle fuzuli kimselerin çadırı terk etmelerinini müteakip, Şarl sözüne devamla: — Burada çok güzel bir ordu toplanmıştır! Dedi. Baltacı Mehmed Paşa : — Allah'ın yardımı ile bunu yapabildik. Cevabını verdi. Kral: — Ne yazık ki, bu ordudan lâyıkı veçhile istifade olunamamıştır! Sadrazam : — Artık bu orduya ihtiyaç kalmadı, zira arzu edilen her şeyi elde ettik. Bu arada kahveler geldi; kahve faslı bittikten sonra, Şarl tekrar söze başladı. Sadrâzamın, Padişahın kendisine (yani Krala) verdiği sözün hilâfına olarak, Kralın ve Padişahın haberleri olmaksızın Ruslarla sulh akdettiğini ve Babıâli ile kendisi arasında mevcut dostluğa ve anlaşmaya bakmaksızın, İsveç'in menfaatlerinin katiyen gözetilmemiş olduğunu, yalnız İsveç'in değil, Devlet-i aliyyenin bile menfaatlerinin ihmal edilmiş olduğuna, Çarın ve Rus ordusunun düştüğü feci vaziyet nazarı itibara alınarak sulh akdedilirken bu kadar ehemmiyetsiz şartlarla iktifa edilmemesi lâzım geldiğini, Ruslardan şimdikinden daha büyük menfaatler koparmak imkânı olduğunu, hattâ Devlet-i aliyyenin zararına var kuvvetiyle çalışmış olan Rus Çarını, ailesi ve bütün ordusu ile birlikte esir olarak Padişahın ayağına göndermek mümkünken, bunun yapılmadığını, Baltacı Mehmed Paşa'ya birer birer söyledi. Baltacı Mehmed Paşa Kralın bu ithamlarına şu tarzda mukabelede bulundu : — Eğer herhangi bir düşman âmân diler ve harbe sebep teşkil eden cihetlerin tamirine muvafakat ederse, Türk kanunlarına, yani şeriate göre o düşmanın (Çarın) tekliflerinin kabul edilmesi icap eder. Çünkü Çar, sulh akdederken, bizim arzu etmiş olduğumuz bütün şartları kabul etmiştir.» Kafası baltayla kesilmeye lâyık Baltacı'nın, bir de insan havsalasını yakacak bir sözü var: — Eğer ben Deli Petro'yu esir veya yok etseydim, memleketini kim idare ederdi...
20 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.