Fahişelerin,
sokak çocuklarının,
Kürtçe günaydın diyen serçelerin, güvercinlerin,
erken yaşta kocasından ayrılıp beş erkek çocuğunu tek başına büyüten bilmem hangi teyze'nin,
ve en az onun kadar bahtsız annemin,
kocası ilgisiz kadınların,
karısı ilgisiz adamların,
hiç yoktan ruhunu ısıtmaya çalışan şarapçıların,
Kobané' de, Şengal'de tecavüze uğrayan kadınların,
savaşın oyun olduğuna inandırılan çocukların,
her gün açlıktan ölen otuz altı bin çocuğun,
bugün muhtemelen bir haftalık harçlığını sevgilisine harcayan aptalların,
ve o aptalların olası bir ömürlük kazancıyla gemicikler alan politikacıların,
bunlarla pek ilgisi olmayan aborjinlerin,
ertesi güne karnını doyurmak için kuşluk vaktinde işe gidecek maaşlı kölelerin,
kış uykusundaki boz ayıların,
cümlemize tükürürcesine asfalt çatlaklarında filizlenen kısa bitkilerin,
ne saçmalıyor bu adam diye düşünmek istemeyenlerin,
biraz kafa yorup aman canım sen de diyenlerin,
aşkı hiç bilmemiş olanların,
bildiği halde aptalı oyunların,
ömrünü kavgadan eksik edenlerin ve kavgaya canla başla ömür katanların buluştuğu bu yaşam atmosferinde, aslında çok da önemi olmayan bu yazıyı niye yazdığımı bilmiyorum.... Neyse boşverin...
Günaydın