Ama toplum, zaman zaman dönen kaleydoskoplar gibi, değişmez sanılan unsurları farklı zamanlarda farklı şekillerde yerleştirir ve değişik bir görüntü oluşturur.
Zaten hayatta ve hayatın çelişen durumlarındaki bütün aşka ilişkin olaylarda, en iyisi, anlamaya çalışmamaktır; çünkü nasılsa, acımasız ve beklenmedik olduklarından, mantık kurallarından çok sihirli kurallara göre belirlenir gibidirler.
Yaşlı insanların yılbaşı gününü yaşamıştım; yaşlılar o gün gençlerden farklıdır; artık yeni yıl tebriği almadıkları için değil, artık yeni yıla inanmadıkları için.
Dünyanın döndüğünü teorik olarak biliriz, ama aslında fark etmeyiz ;üzerine bastığımız toprak hareketsiz gibidir, biz de rahat rahat yaşayıp gideriz. Hayatta zaman için de aynı şey geçerlidir. Romancılar zamanın geçip gitmesini anlaşılır kılabilmek için, yelkovanların dönüşünü delice hızlandırarak okura iki dakikada on, yirmi, otuz yılı geçirtmek zorundadırlar. Bir sayfanın başında umutlarla dolu halde bıraktığımız âşığı bir sonraki sayfanın sonunda seksenlik, düşkünler yurdunun avlusunda günlük gezintisinin güç bela tamamlayan, söylenen sözlere zar zor cevap veren, geçmişi unutmuş bir ihtiyar olarak buluruz.
Düşüncelerin zihnimizde yaşadığı ortak hayat içerisinde, aralarında bizi en mutlu eden var mıdır ki, önce gidip tam bir parazit gibi başka bir komşu düşünceden yoksun olduğu gücün büyük bölümünü almamış olsun?
Bir yazar hoş birkaç havai fişek patlattı diye hemen şaheser damgası yapıştırıp ortalığı velveleye veriyorlar. Şaheserler o kadar sık rastlanan şeyler değildirler!
Eninde sonunda mümkün olan hemen hemen bütün sonuçları da doğuran nedensellik bazen ağır bir işleyiştir; onu hızlandırmak isterken engelleyen arzumuz, hatta varlığımız tarafından daha da yavaşlatılan bu işleyiş, ancak arzumuz, bazen de hayatımız tükendiğinde tamamlanır.
En büyük hayaliniz, size hakaret etmiş olan adamı küçük düşürmektir. Ama ülke değiştirir ve bir daha adını bile duymazsanız, düşmanınız sonunda gözünüzdeki bütün önemi kaybedecektir.