Birlikte doğdunuz, sonsuza kadar birlikte olun.
...
Birbirinizi sevin ama sevginizi bağlamayın: Bırakın sevginiz ruhlarınızın kıyıları arasında kıpırdanan bir deniz gibi olsun.
Birbirinizin kupalarını doldurun ama tek bir kupadan içmeyin.
Ekmeğinizi paylaşın, ama aynı lokmayı yemeyin.
Birlikte şarkı söyleyin, dans edin, neşelenin ama birbirinizi yalnız bırakın, çünkü aynı ezgiye titreşen udun telleri bile yalnızdır.
Yüreklerinizi verin ama birbirinize tutsak etmeyin. Yüreklerinizde sadece hayatın eli olsun...
“Belki yarın sabah soğukta uyanmanın bir anlamı olur, sana çay pişirmek gibi. Ayaklarımın ucuna basarak yürürüm yataktan kalkınca. Tahtalar gıcırdar. Hayır, zamanla öğrenirim hangi tahtaların ses vermediğini. Sonra ne yaparım? Uyanmadı, çayın hazırlandığından haberi yok diye sevinirim. Bütün hayatımı, en ince ayrıntılarına kadar düşünerek hesapladığım iyiliklerin hayaliyle geçirdim albayım. Artık ne olacaksa olsun istiyorum.”
Oğuz Atay işte budur! Bildiğimiz mekanların duyguların içine sokar bizi. Sonra aslında gerçeğin hiç de bildiğimiz gibi olmadığını öğretir bize.
Ben o gecekonduda bin kere uyandım. Tahtalara bastım, sonra hangisinin gıcırdayıp gıcırdamadığını öğrendim. O çayı bin kere hazırladım. Bunu nasıl anlatırım bilemiyorum.