Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Ramazan aylarının ayrı bir büyüsü, ruhu, bereketi olduğuna inanırım. İster oruç tut ister tutma o maneviyat sanki bütün ülkeyi sarar. Bir de “Kim oruç tutuyor kim tutmuyor” diye ava çıkıp, “cık cık cık” diyerek kınamak isteyenler vardır ki bu Ramazan’ın mantığına, ruhuna hiiç uymaz.Umarım dilimizi kem sözden, kalbimizi fesat düşünceden, gözlerimizi kötülüklerden, kulaklarımızı gıybetten koruyabildiğimiz bir ay olur. Bu Ramazan-ı Şerif karnını doyurma derdine düşüp, ruhu aç kalanlardan olmamamız duası ile. Dilerim bu mübarek günler giderken bizden memnun olarak giderler ve beraberinde bir Mümine yakışmayan tüm hâllerimizi de götürürler.Bu Ramazan-ı Şerif affımıza vesile olsun.Gaflet uykusundan uyanışımıza, kardeşlerimizin kurtuluşuna vesile olsun. Ramazan’ı Şerif ayımız mübarek olsun. Rabbim Ümmeti Muhammed Muzaffer eylesin. Nice feyze ve berekete gark olan kullardan olmak duası ile.🌹🤲🏻 Her ramazan mottomuz oldu söyleyelim, hadi sakız çiğnemenin orucu bozduğunu unutma 😂
Hadi biraz daha uyu dinlendir gözlerini
Reklam
"Ne olup bittiyse onu anlat," dedi. Alnındaki kırışıklıklar büsbütün derinleşmiş, tel çerçeveli gözlük burnuna düşmüştü. Akıl almaz bozgunların hesabını Salih'ten sorar gibiydi. Salih'in sinirlerindeki karıncalanma artmış, tırmalama hâlini almıştı. Başından geçenleri anlatmak kolaydı. Fakat iyi biliyordu ki, ondan sorulan büyük hesaptı, sorunun içinde büyük facianın bütün kırıntıları vardı: "Karılarımız, kızlarımız neden aç kaldı?" "Neden yakacağımız, giyeceğimiz yok?" "Biz Galiçya'sından Kanal'ına kadar dünyanın her yerinde aslan gibi evlatlarımızı bırakalım da İtalyan oğlanları ta kasabamıza kadar gelsin ha? Sebep?.." Bütün bunların sebebini Salih onlar kadar bile bilmiyordu. Farkına varmadan güldü. Bu gülüş zerre kadar istemediği, kast etmediği ve yine farkına varmadığı hâlde küçümseyici, hatta alay edici idi. Sesindeki yırtıcı ton da gülüşünün mânasını tam bir kasıt haline getiriyordu: "Ne bileyim ben?.." -omuzlarını silkmişti- "Seferberlik dediler. Sancak-ı Şerif açıldı dediler, hadi askere dediler, biz de gittik. Padişahım çok yaşa diye bağırdık. Sonra toplar, tüfekler patladı. Boyuna yürüdük, koştuk, süründük, sindik, saldırdık, ikide bir süngüleştik. Kiminde kazanmışız, ilerliyormuşuz, kiminde gerilermişiz... Hepsinde de ölen tam ölüyor, kalanlarınsa kimi tam, kimi de yarımyamalak kalıyordu. Sonunda harp bitti, yenildik dediler."
“Oruç olduğumu unutup kahve içsem.” diye içimden geçirdiğim saatlere girdik hadi hayırlısı…
Bu ramazan canım çok Bursa'da ibadet etmek istedi ama malesef nasip olmayacak sanırım 😥 Hadi birbirimize şu mübarek günde sabahta dua edelim kim nerde istiyorsa Rabb'im ona orda ibadet edebilmeyi nasip etsin.
Salih'in sinirlerindeki karıncalanma anmış, tırmalama halini almıştı. Başından geçenleri anlatmak kolaydı. Fakat iyi biliyor­ du ki, ondan sorulan büyük hesaptı, sorunun içinde büyük fa­cianın bütün kırıntıları vardı: "Karılarımız, kızlarımız neden aç kaldı?" "Neden yakacağımız, giyeceğimiz yok?" "Biz Galiçya'sından Kanal'ına kadar dünyanın her yerinde as­lan gibi evlatlarımızı bırakalım da İtalyan oğlanları ta kasabamıza kadar gelsin ha? Sebep?... " Bütün bunların sebebini Salih onlar kadar bile bilmiyordu. Farkına varmadan güldü. Bu gülüş zerre kadar istemediği, kast etmediği ve yine farkına varmadığı halde küçümseyici, hatta alay edici idi. Sesindeki yırtıcı ton da gülüşünün manasını tam bir kasıt haline getiriyordu: "Ne bileyim ben? .. " -omuzlarını silkmişti-. "Seferberlik de­diler. Sancak-ı Şerif açıldı dediler, hadi askere dediler, biz de gittik. Padişahım çok yaşa diye bağırdık. Sonra toplar, tüfekler patladı. Boyuna yürüdük. koştuk, süründük, sindik, saldırdık, ikide bir süngüleştik. Kiminde kazanmışız, ilerliyormuşuz, ki­minde gerilermişiz... Hepsinde de ölen tam ölüyor, kalanlanrınsa kimi tam, kimi de yarımyamalak kalıyordu. Sonunda harp bitti, yenildik dediler. "
Reklam
Ey ehl-i 1K; mübârek Ramazan Bayramı Namazı, sabah TSİ 06.00`da, sitenin avlusundaki tarihî Ciddiyet Cami-i Şerif'inde edâ edilecektir; hemen akabinde, cami avlusunda bir bayramlaşma merâsimiyle beraber, kardeş kardeş musafaha yapılacaktır.. Son olarak da, cebinizden, pardon gönlünüzden kopanları, bizzat ütopik admin olarak benim şahsî İsviçre hesabıma yatırabilirsiniz... Hadi, iyi bayramlar.. 😆
Nasuh'un Tövbesi
"Nasuh hayatı boyunca çok tövbe etmiş ama bu tövbeleri hep bozmuştur. 'Nasuh'un Tövbesi' denilen tövbe, nihai ve son tövbedir. Mesnevi-i Şerif'te bir öykü olarak geçer. Nasuh aslında erkektir fakat kadınlar hamamında tellaklık yapar. Herkes onu kadın sanar. Yaptığı masajdan herkes çok hoşnut kalır. Yaptığı işin yanlışlığının farkındadır ama bir türlü onu terk edemez. Zaafı vardır. Bir gün padişahın kızının önemli bir mücevheri kaybolur. 'Nasuh dâhil, herkesi aramaya başlayacağız,' derler. Nasuh o anda perişan olur. Çünkü her şey ortaya çıkacak ve kelle gidecektir. Ettiği tövbeler gelir, aklına. 'Yahu ben ne yaptım?' der. 'Hadi Nasuh, seni aramaya geliyoruz,' dedikleri vakit de kendinden geçer. O anda Nasuh son tövbesini yapmış, Rabbine sığınmıştır. Allah, onun yardımına gelir. Kendinden geçtiği anda, 'Nasuh'u aramaya gerek kalmadı. Mücevher bulundu,' derler. O anda Nasuh'un sır perdesi aralanmıştır ve der ki, 'Ben artık bu işi bırakıp gidiyorum.' Tellaklığa geri dönmesi için yapılan bütün ısrarları geri çevirir. Buna Nasuh'un Tövbesi derler." *** Mim Kemal Öke - Yaralı Ceylanlar Kulübü
Geri114
149 öğeden 141 ile 149 arasındakiler gösteriliyor.