Mustafa Kemal Atatürk, yaver Mahmut Celalettin Üner, T. D. K. Genel sekreteri İbrahim Necmi Dilmen, Şair; Abdülhak Hamit Tarhan, Saffet Arıkan ve Recep Peker ile beraber Dolmabahçe Sarayı'nda yapılan III. Türk Dil Kurultayı toplantısında celse arası görüşmesi sırasında, İstanbul.. 27 Ağustos 1936.
Hayat böyledir, her şeyi bağrında saklar. Onda, doğum da var ölüm de var. Güzelle çirkini beraber sunar. Bazen tatlıdır, bazen acıdır. Kimine tatlı acı verir; kimi de tatlıyı acıdan alır. Garip dünya işte, onu kim anlamış ki...
KAYBOLAN YILLAR
“Hiç kimse sıradan değildir. Her insan ayrı bir âlemdir.”
“Hayat insana bazen istemediği şeyler yaptırabiliyor.”
“Hayat kısa yarın ne olacağımız belli değil.”
Sinan, Başhemşire hanım :D, Leyla hanım, Sevda, Hamit usta, Hasan, İsmail, Nesrin, Suna, Mustafa, Kaya Peker (Başteknisyen…), Recep abi, Mehmet Uras, Melih ve Aydın
Kitap, Ermeni Tehciri zamanında yaşanmış olan bir hayat hikayesinden esinlenilerek yazılmış. Kurunun yanında yaş da yanar mantığıyla, o dönemde fitne çıkartan ermenileri kontrol altına alabilmek için, suçlu suçsuz tüm ermeniler zorunlu göçe tabi tutulur. Kitapta bir ermeni kızının bu zorunlu göç esnasında yaşadığı sıkıntılar ele alınmaktadır. Kimi zaman roman havasından kaçıp tarihi bir anlatım havası alması verilmek istenen acıyı az çok kırmış olsa da hikayenin ve acıların gerçek oluşu insanı yinede derinden etkilemekte. Kitabı okuduktan sonra tekrardan anlıyoruz ki dünya hayatı gelip geçici bir telaştan başka bir şey değil. Ne dert daimi kalır ne de mutluluk...
Meşe ağacının uzayan gölgesi; öğle vaktinin çoktan geçtiğini, günün son çeyreğine girildiğini anlatıyordu. Yürümek zorunda olduklarını çok iyi biliyorlardı. Yürümek artık canlarına tak etmişti. Bir gün; yürümek zorunda kalmadan akşam edecekleri günleri hayal ederek, yüreğindeki bütün korkuları o ağacın altında bırakarak, kara kapkara kaderlerinde yol almak için tekrar kalktılar. Ve yeniden yola düştüler.
s.108