Herkes ölüyordu nasıl olsa; iyisi de kötüsü de, güçlüsü de zayıfı da, hayata dört elle sarılanı da yaşamı aşağılayanı da... Herkes göçüp gidiyordu. Her şey göçüp gidiyordu.
Kızıl Ölüm'ün gelmesiyle birlikte dünya mutlak ve geri dönüşsüz olarak dağıldı, paramparça oldu. On bin yıllık kültür ve uygarlık, göz açıp kapayıncaya kadar yok oldu, 'köpükler gibi uçup gitti'.
Tanrı hep oradaydı, ama insanlar arayışlarını sürdürmek zorunda hissediyorlardı kendilerini, çünkü yaşamın bir iman gösterisi olduğu gerçeği onlara fazla basit geliyordu.
Zedka bir an ona her şeyi anlatabileceğini düşündü, ama sonra vazgeçti; insanlar hiçbir zaman kendilerine anlatılanlardan bir şey öğrenmezler, kendi çabalarıyla öğrenirler yalnızca.