Ruhun derinliklerinde bizden daha içeri bir şey, kör, sağır, dilsiz ve karanlık bir varlık; o ister, o istemez. O sever, o sevmez ve biz onun itaatli aleti oluruz.
... her hayatın kendine göre bir başlayışı, bir bitişi vardır. Bunu değiştirmek kimsenin elinde değildir ve olmamalıdır. Hayat, bölünmez bir şeydir. Onun belirli ve mukadder mimarisini değiştirebilir miyiz? Değiştirmek elimizde midir?
Izdırap çekmeyi severim. Fakat bu ızdırabın sevimli hiçbir tarafı yok; çünkü bu bir felaketin mahsulü değil. Bu rezil olmuş bir adamın ızdırabıdır. Utanç bir yarasa gibi yüze yapışır ve alnımızın ortasından kanımızı emmeye başlar. Vücut o kadar zaafa düşer ki adeta bir posta halini alır. Pespaye ve sefil bir şey olur. Onun için utanmak kendi kendinden nefret etmenin eşitidir. İnsan şöyle bir anında intihar etmez de ne vakit eder?
Her yıl bir yıl önceki kendimden çok daha iyi olduğumu hissediyorum ve bu çok güzel. Kendimi başkalarıyla değil, kendimle kıyaslıyorum; çünkü olması gereken bu, insan kendini kendisinin olabileceği en üst seviyeye taşımalı, ki insanın yapabileceklerinin sınırı yok yeter ki kendine inansın…
Bileğiniz hafifçe şişse fiziksel rahatsızlığınız fark edilir ve size hem şefkat hem anlayış gösterilir. Ama kalbiniz göğsünüzden kopsa, hissettiğiniz duygusal acı odaklanmanızı engelleyecek kadar şiddetli olsa bile, ne şefkat görür ne de anlayışla karşılanırsınız.
Kalbimiz kırıldığı zaman özsaygımız ciddi bir darbe alır, yapmamız gereken onu yeniden yükseltmeye çalışmaktır. En iyi yanlarımıza, potansiyel bir sevgiliye sunabileceğimiz ve onun da kıymet vereceği yanlarımıza odaklanarak kendimizi iyileştirmemiz gerekir.
Kalbimiz kırıldığında tamamen iyileşmek için(hem metaforik olarak hem de gerçekten) aynaya bakıp artık bırakma zamanının geldiğini kendimize söylememiz gerekir.