Anton Çehov öykülerinin zamansızlığı mı, yoksa insanlığın hiç değişmemesi mi asıl sebep bilemem fakat okurken günümüzdekiyle aynı eziyetleri, aynı hırsları, aynı sapkın hisleri görmek bir yandan çok üzücü.
Yazar öyküsü öylesine tanıdık ki benim için. Hangi çağda yaşarsak yaşayalım, çevirmen ve içerik yazarı olarak yaptığımız işler fiziksel güç gerektirmediği için "Yaptığın nedir ki? Oturup iki satır yazı yazdın işte." söylemleriyle hep karşılaşacağımızı hatırlattı bana yeniden.
Ve Prişibeyev Çavuş... Ah Çavuş, neden hiç yok olmazsın ki? Neden bir bedende ölüp başka bir bedende doğarsın? Haydi doğdun, bula bula benim yaşadığım dönemde hükümete geçecek zamanı mı buldun? Lakin kusura bakma Çavuş, gün gelecek yine sen sağa sola salyalarını saça saça nefret kusup insanların mutluluklarını kıskandığın, insanlara hayatı dar ettiğin, zul ettiğin bir gün yargılanacak ve demir parmaklıklar ardında, olman gereken yerde bulacaksın kendini. O gün geldiğinde biz "basit mujikler" bayram edeceğiz. Ateşler yakacak, şarkılar söyleyeceğiz sabahlara kadar.