...Gerçeklikle tanışmadan evvel olup bitmişti her şey. Yüzümüzde hayli gerçekçi bir gülümseme ile yaşıyorduk. Hepimiz genç, dürüst ve heyecan dolu yeni yetmelerdik sadece. Hatırlıyor musun? Yirmili yaşların başında ne hayaller kurardık. Her birimiz parça parça dağılmadan, un ufak olmadan bir kaç yıl öncesiydi. Sonra ne mi oldu, ne oldu sahiden? Bilmiyorum. Sadece gözlerimizi açmış olmalıyız. Biliyorsun dokuz yıl boyunca zihnimi uyuşturmaktan başka bir şey yapamamıştım. Şimdi dönüp bakıyorum da ne geçen zamanı geri getirebilirim ne de başını alıp giden sevgiliyi.
Bir sabah umarsızca uyandım sadece. Tanrı ile aramda ki bağları o sabahın gecesinde koparmıştım çoktan. İnancı, duası, yaşama sevinci olmayan bir adamdım artık. Hayır, Tanrıdan kopmuş olmam değildi bütün bunların sebebi. Tanrıdan kopmamın sebebi, olabilir belki bütün hissettiklerim. Her neyse, o sabah daha acı gelmişti tütünümün tadı, bir daha aynı acı tadı alamadım hiç. Öylesine bomboş kalmıştı ki bedenim, ruhumun terk edip gidişini görmeme gerek bile kalmamıştı.
Sonra öyle bomboş ve umarsız yaşamaya devam ettim. Elimden gelen tek şey yaşama mecburen devam etmekti. Herhangi bir özlem, tutku, aşk duymadan, hiç bir duygunun açlığını çekmeden geçen yedi yıl. Kendime bakmayı bırakmış, büyümekte olan bedenimin sızlanışlarını duyarsızca reddetmiş ve bolca içer olmuştum. Alkolün sahte düşler alemi, her türlü gerçeklikten daha insaflıydı...
Oysa seni tekrar göreceğim aklımın ucundan dahi geçmezdi.