“Ev alev alev yanarken yaptığım hiçbir şeyin anlamı yok.” Gene de, ev yanmaktayken bile, önceden olduğu gibi devam etmek gerek; hatta belki, kimse fark etmese de, her şeyi öncesinden daha bir özenle ve dikkatle yapmak gerek. Belki hayat yeryüzünden silinecek, belki iyisiyle kötüsüyle yapılanlardan herhangi bir anı kalmayacak. Ama sen önceden olduğu gibi devam edeceksin, değişmek için çok geç, artık daha fazla zaman yok.
“Çevrende olup bitenler artık seni ilgilendirmez.” Ebediyen arkada bırakmak zorunda olduğun bir memleketin coğrafyası gibi. Gene de bu seni nasıl etkiliyor? Tam da artık seni ilgilendirmediğinden, her şey bitmiş gibi göründüğünden, her şey ve her yer en hakiki kisvesinde görünür, bir şekilde hepsi seni daha derinden etkiler: tam da oldukları gibi – ihtişam ve sefillik.
Felsefe – ölü bir dil. “Şairlerin dili her zaman ölü bir dildir… teslim etmesi tuhaf ama, düşünceye daha fazla hayat vermek için kullanılan ölü bir dil.” Belki ölü bir dil değil de, bir lehçe. Felsefe ile şiirin dilden daha eksik olan bir dille konuşmaları, sahip oldukları mertebenin, onlara özel hayatiyetin ölçüsü. Dünyayı bir lehçeye göre ölçüp biçmek; her şeye rağmen yeniden akan ve içinde bir virgülün bile değiştirilemeyeceği ölü bir dile göre ölçüp biçmek… Şimdi evini ateş sarsa da bu lehçeyi konuşmaya devam et.