Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Çukur
Modern Kore edebiyatından Çukur! Biraz farklı kültürlerin edebiyatını tanımak hevesiyle önce Japon edebiyatına sardım. Haruki Murakami, Osamu Daza falan derken oradan Arap edebiyatına atladım. Necip Mahfuz, Nizâr Kabbani filan... Sıra geldi Kore edebiyatına. Aradığımı buldum mu, tartışılır. Adının hiç de önemli olmadığı bu çekik gözlü
Yakamoz& Papatya -7
Papatya kendine inanamadı. Nasıl olur da böyle bir mektubu alelade bir çekmecenin arasına koymuştu? Çok hüzünlü bir şekilde gözleri dolunca aklına, Yakamoz'un ona söylediği sözler geldi. "Papatya, ay yüzlü çiçeğim, lütfen artık gözyaşı dökme. Ben senin yerinede ağlarım, yeterki sen mutlu ol. Çünkü tebessümün bana can veriyor. Lütfen
Reklam
Gök kubemizi 1923 te çaldılar… Harf İnkilabı isimiyle
Kendi Gökkubemiz Yahya Kemal Merhum'dan mülhem bir ifade. Biz Gökkubemizi nerede yitirdik, ne zaman yitirdik, nasıl yitirdik... …bunu buna başlayalım mı…? Bu soruyu sormak bile aslında, bu yolculuğun ilk adımlarından biri olmalı. Çünkü birçok insan Gökkubemizi kaybettiğimizin bile farkın da değil. Önce meseleyi doğru ortaya koymak lazım.
Sabahattin Ali'nin Giritli Ahmet Cevat Emre'ye imzaladığı Antigone çevirisi. Geçen bir sahaf satışa çıkardı bunu. Tarihten emin olamıyorum VII yani Temmuz mu XII yani Aralık mı? Ya tarih? 1941 mi yoksa 1944 mü? İlk okuduğum zaman 26 Temmuz 1944 diye okudum fakat hemen bu nasıl olabilir diye düşündüm. Atsız'la İlk duruşmasından 3 ay geçmiş ve Emre ile buluşup çevirisini mi imzalamış? Hem de Rıza Şah Pehlevinin öldüğü ve Normandiya'da kanın oluk gibi aktığı günlerde? Zor ama imkansız değil. Ama yine olasılıklar içinden 26 Aralık 1941 en akla yatkın olanı. Gerçi o zaman da Japon kamikazeleri Amerikan donanmalarını yok etmiş ve dünya soluğunu tutmuş Amerika'nın ne yapacağını bekliyordu ve Sovyetler Nazileri Kerçte durdurmak için karşı saldırıya geçiyorlardı. Türkiye o günlerde bekle ve gör politikasıyla karartma geceleri uygulamalarıyla bir nebze sakin günler geçiriyordu. Hem bir kitap çevrildikten 3 yıl sonra imzalanmaz herhalde. Yine de emin olamıyorum. Sabahattin Ali'nin el yazılarına bir göz gezdirmeden tarih hakkında net bir şey söylemek zor olacak galiba.
Öğretmenlik hem bu kadar güzel olup hem de nasıl bu kadar zor olabiliyor? 🙃
Bana Dair
Bugün bir kitap alıntısı ya da inceleme değil de kendimce tecrübe ettiğim şeyleri sizinle paylaşmak istiyorum. Hem belki benim gibi olanlara yol gösterir hem de sizlere anlattığım için ben rahatlarım diye düşünüyorum. Ben sevginin çok az olduğu olsa bile çok yanlış ifade edildiği bir ailede büyüdüm. Annem babam hayattalar, canları sağ olsun iyi ki
Reklam
ANNEYİ ÖLDÜRMEK SURETİYLE KARISINA DERS VERMEK
Qingshan komününde dört kişilik bir aile yaşıyordu: Anne Wang, oğul Wang, karısı Tarçın Çiçeği ve küçük oğulları. Bay Wang, bölgenin tarım makineleri fabrikasında çalışıyordu. Anne Wang ile gelini Tarçın çiçeği arasındaki ilişkiler, havadaki pozitif ve negatif elektrik yükleri arasındaki ilişkiye benziyordu. Bir araya geldiklerinde şimşekler
Evet. Düşünmek zor olsa da; Yine de düşünmek lazım. Hem de her şeyden çok. Çünkü düşüncelerimiz ile varız, Düşünebildiğimiz ve düşündüğümüz kadar İnsanız. İşte görüyoruz ki, Akıllı mantıklı geçinsek de, Önce düşüncesiz davranışlarımızın, Sonra neyi nasıl düşüneceğimizi bilmeyişimizin kurbanıyız.( Necdet Erem)
UZAYLI KOCAKARI (Ursula K. Le Guin - 1976) Menapoz, akla gelebilecek en cazibesiz konu herhalde; bu da ilginç, çünkü menopoz hâlâ bir tür tabu kırıntısına sahip olan pek az konudan biri. Menopozdan ciddi bir biçimde söz etmek, genellikle huzursuz bir sessizlikle karşılanır; alaycı bir atıf ise rahatlamış kıkırdamalarla. Sessizlik ve kıkırdama;
.... Neden “Sosyalizm” ? Albert Einstein, Mayıs 1949: Ekonomik ve sosyal konularda uzman olmayan birisinin sosyalizm üzerine görüşlerini açıklaması önerilebilir mi? Bunun birkaç nedenle olabileceğine inanıyorum. Öncelikle soruyu bilimsel bilgi açısında ele alalım. Astronomi ile iktisat arasında önemli yöntemsel farklılıklar yokmuş gibi
Reklam
Dimyata pirince giderken...
“Otuz beş senelik evlilikten sonra şeytan dürttü galiba. Bunca yıllık evlilikten bir çocuğumuz bile yoktu ama kusurlu olan karım değil bendim. Karım bunu bildiği halde bir gün bile yüzüme vurmamış, ‘Üzülme hayatım kısmetimizde yokmuş. Sanki çocuğu olmayan tek çift biz miyiz...’ deyip beni teselli etmişti. Dedim ya şeytan dürttü diye. Bir gün
youtu.be/4xpBpMn-_u0 Osmanlı donanması Teğmeni Cemil Bahri Könne (Kunneh), cesur, dürüst, samimi, beyefendi, aktif, güvenilir, iyiliksever ve hümanist bir insan olarak tanınır, her zaman mağdur ve zayıf insanları koruması ve kollamasıyla bilinir. Bir asır önce bir Osmanlı deniz subayı tehcirde yer almayı reddetmiştir. 1915-17 Ermeni
1.500 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.