Uzun zamandır herhangi bir kitap için inceleme yazmamıştım, sessiz sakin okuyup geçiyordum fakat bu kitabı bitirdiğim anda içim öyle bir cız etti ki hakkında bir şeyler yazmak istedim. Bu kitabı okurken bambaşka dünyaların, bambaşka dertlerin içinde buldum kendimi. Her sabah en güzel halimde gözükmek için hazırlanıp bindiğim otobüste okudum kaçırılmamaları için kız çocuklarını doyasıya çirkinleştirmeye çalışan annelerin hikayesini. Kızlarını korumak için türlü yollar deneyen, çukurlar kazan, her araba sesinde çocuklarını çukurlara gizleyen anneler. Kendi başlarına türlü dertlerle uğraşan, terk edilen, aldatılan, geride bırakılan kadınlar. Kaçırılıp ortadan sanki hiç var olmamışçasına kaybolmanın bir rutin olduğu, gidenin ölü kabul edildiği, uyuşturucu kaçakçılarının kölesi, bilmem kaçıncı karısı olmama çabasının ergenliğe bile girmemiş çocukların en büyük mücadelesi olduğu akıl almaz bir düzen. Öğretmenlerin lanetler okuyarak sadece zorunlu oldukları için bu dağ başına gelmeleri, çocukların bunu çok açık ve net bilmesi ve hissetmesi, hiçbirinin okula dair bir hayal ve beklentisinin olmaması... Bunlar benim kalbime ne kadar oturdu size anlatamam. Her şey o kadar gerçek gibiydi ki kitapta, betimlemeler, karakterler, olaylar, mekanlar, duygular ve onların aktarılma şekli... En çok da Ladydi karakterinin aklından geçen düşünceler. Beni en çok da onlar etkiledi. Hele en sonda Maria'ya sahip olmasını sağladığı için babasına teşekkür ettiği kısım... Tüylerim diken diken oldu. Çok güzeldi, fazlasıyla beğendim.